İslam Tarihindeki ve Günümüzdeki Hicret...

            Hicret, İslam Tarihinde  peygamber efendimizin 622 yılında sahabeleriyle birlikte Mekke’den Medine’ye göç etmesine verilen addır. (Hz. Ömer döneminde oluşturulan hicri takvim bu hicret hadisesine dayanmaktadır.)

         İnsanlık tarihinde dönüm noktası kabul edilen hadiseler vardır. Hz. Peygamber’in hicreti de bunlardan biridir. Tarihe baktığımızda nice göçler meydana gelmiştir. Fakat hiç bir göç dünyada ve insanlık tarihinde Hz. Peygamber’in hicreti kadar etkili sonuçlar doğurmamıştır.

            Bu bağlamda İslam tarihindeki hicret hadisesi, sıradan bir göç olayı değildir. Bu daha rahat yaşam elde etmeye yöneliş ya da başka şehirlerin zenginliklerini elde etmek için yapılmış çekici bir  davet değildi. Zira hicret, tarihte yeni bir dönemin başlangıcını teşkil edecek ilk adımdır.

            Hicret hadisesi, insanlık ve dünya tarihinde değişimin temelini oluşturmaktadır. Hicret hadisesi ile birlikte önce Medine, sonra Arap yarımadası sonra bütün dünya iman ve İslam ile müşerref oldu. İman ve İslam vesilesi ile karanlık yerini aydınlığa, küfür imana, zulüm adalete bırakmıştır. Ayrıca hicretle birlikte  yeni bir medeniyetin kuruluşunun ilk adımları da atılmış oldu. Bütün bu güzelliklerin yeryüzünde neşet bulmasına vesile olan şüphesiz Hz. Peygamber ve onun fedakar sahabeleridir.

            Hz. Peygamber ile birlikte bu destanı yazan güzel insanlara Kur’an ‘muhâcir’ diyor ve onları şöyle övüyor: “Öne geçen Muhacirler ve Ensâr ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Tevbe, 9/100).

            İnsanlık ve dünya tarihinin değişimine vesile olan muhacirlerin gittikleri yerde evleri yoktu, sevdikleri yoktu, malları yoktu kısacası kalplerinde taşıdıkları iman ve Allah sevgisi dışında hiç bir şeyleri yoktu. 

            Bu iman ve sevgi uğruna mal, aile, akraba her ne varsa feda ettiler. Ancak bu fedakarlık muhacirlere dünyada şeref, ahirette cenneti kazandırdı. Nitekim Kur'anı Kerim'de bu şöyle ifade edilir: “Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar öldürüldüler. Andolsun ki ben onların kötülüklerini örteceğim ve altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım.” (Âl-i İmrân, 3/195.)

            Muhacirler, sorumluluklarını yerine getirerek imanları ve fedakarlıklarıyla adlarını İslam tarihine altın harflerle yazdırdılar.

            Hz. Peygamberin hicreti ile birlikte İslam tarihindeki hicret sona ermiştir. Ancak İslam'ı yaşama ve ilahi emirleri yerine getirme her asırda ve dönemde söz konusudur.

            Bu bağlamda hicret hadisesi biz Müslümanlara çok şey anlatır ve anlatmalıdır. Zira hicret hadisesi alelade gelişen ve bitmiş olan sıradan bir göç olayı değildir. Müslümanlara ibret dolu derslerin ve işaretlerin verildiği, ümmet olarak ders alınması gereken önemli bir olaydır.

            Bugün İslam tarihindeki şekliyle hicret yoktur. Ancak yaşanan hicret hadisesi misali, toplumdaki kötülüklerden kaçınma, günah ve şer işlerden uzaklaşma sorumluluğumuz vardır. Yani asrımız insanın günahlardan, haram lokmadan, kötülük yapmaktan... hicret etme görevi vardır.

          Bunun da ötesinde mümin, asrımızda kötülükten iyiliğe, dünya sevgisinden Allah sevgisine, geçici fani lezzet ve hevesten Allah ve Resulünün sevgisine hicret etme sorumluluğu bulunmaktadır.

           Bu hicretin ikinci manası biz Müslümanlar açısından Allah’ın ipine sımsıkı sarılabilme adına son derece önemlidir.      

        Asrımızda da bizden beklenen ve istenilen bu hicret şeklidir. Yani günahlardan hicret edip rıza-i ilahiye doğru yürümektir. Zira günümüzde hicret Allah'tan uzaklaştıran şeylerden uzaklaşmaktır.

         Şeytanın şer işlerinden Allah'ın rıza ve emirlerine hicret etmeniz duası ile...