Saldırıların ve İhanetlerin Sebebi, “Hayır Diyebilen Türkiye* ”dir

Veysi ERKEN

Venezuela’da Maduruyo darbe ile başkanlıktan uzaklaştırmaya çalışan Siyonist haçlı zihniyeti başarılı olamayacaktır inşallah. Aynı zihniyet uşakları, köleleri ve piyonları vasıtasıyla aynı oyunu Türkiye’de de oynamaya çalışıyor.

Özellikle Venezuela’da darbecileri alkışlayan şerefsiz, haysiyetsiz ve köle piyonlar Türkiye’de de Erdoğan’ın sonunun aynı olmasını istiyorlar.

Kısaca Siyonist haçlı zihniyetinin köpekliğini yapan fetö haşhaşi şeytanları pisliklerini kusmaya devam ediyor.

Mahalli seçimler için kustukları bunun göstergesidir.

Hedef Hayır Diyen Türkiye’yi çökertmektir.

Milletimiz bu alçak yalan, hırsızlık, şerefsizlik dolu tezviratı boşa çıkaracak ve inşallah Türkiye Siyonist haçlı zihniyetine hayır diyerek mazlum ve mağdur coğrafyaların ümidi olmaya devam edecektir.

Neyse.

Hayır diyen Türkiye ile ilgili yazımla sizi baş başa bırakayım.

“Hadiselere günlük bakmamak gerekir. Günlük bakılırsa olay ve olgular doğru anlaşılmaz.

Türkiye’ye karşı kahpelikler, hainlikler, şerefsizlikler ve saldırılar artmıştır. Saldıranları bu ifadelerle nitelemek kolaycılıktır.

Elbette ki, bu saldırılar kahpecedir, haincedir, kalleşçedir ve şerefsizcedir. Önemli olan bu şerefsizliklerin sebeplerini ve müsebbiplerini bilmek ve bunları yaptıranların ellerini kırmak ve beyinlerini dağıtmaktır.

Aksi takdirde bu hainliklerin önü alınamaz.

Alınamaz diyorum çünkü bu hainlikleri yaptıran güçler maşa ve piyon kullanmaktadır.

Bu hainliklerin tek sebebi vardır “Hayır Diyebilen Türkiye”in önünü kesmektir. Bilinmelidir ki, Tapınakçıların ve Siyonistlerin tek hedefi ve gayesi vardır.

Bunların hedef ve gayeleri “Türkiye”ye diz çöktürmektir. “Hayır Diyebilen Türkiye”yi engellemektir.

Osmanlı öncesinden de bu böyledir.

Osmanlı zamanında da bu böyle olmuştur.

Bugün de niyet aynıdır. Tapınakçılar şiddeti arttırmıştır.

Yıllar önce diplomat ve bakan olarak görev almış Kâmran İnan bu gerçeği kitaplaştırmıştı.

“Hayır Diyebilen Türkiye”.

Sadece şu ifadeler meramımızı anlatmaya yeterdir.

“İnsanımız, Türkiye’nin gür sesini duymaya hasret kaldı…. Dış güçler bu cesareti, Ankara’nın teslimiyetinden, EVET EFENDİMciliğinden almaktadır. Milli menfaat sınırı aşıldığı, hatta Devlet onuruna dokunulduğu hallerde dahi, hükümetler tepkisiz kalmaktadır. HAYIR diyebilenleri az olmuştur.

Dış güçlerin bazıları, Osmanlı İmparatorluğu son dönemindeki uygulama ve alışkanlıkları devam ettirmekte, baskı politikası takip etmektedir s.5” Şerefsizliklerin ve kahpeliklerin haddi yoktur. Hendekler bunun için kazdırılmakta, tuzaklar bunun için kurulmakta ve saldırılar bunun için yapılmaktadır.

Hayır diyebilen bir Türkiye’nin önünü kesmek için her daim taşeronlar ve piyonlar kullanılmıştır ve kullanılmaktadır.

Türkiye’de ve İslam coğrafyasının genelindeki örgütlerin adı, sıfatı ve sanı ne olursa olsun tamamı taşerondur ve piyondur. Örgütler piyon olmasalardı halka veya Müslüman’a saldırmazdı.

Halka saldıran, Müslüman’ı fakirleştiren ve milleti zaafa uğratan her örgüt piyondur, taşerondur ve maşadır.

Piyonluk, taşeronluk ve maşalık mebzuldür coğrafyamızda. Gazeteci kılıklı, akademisyen kimlikli, bürokrat yaftalı, sanayici, tüccar veya başka sıfatla sıfatlandırılmış olabilir. Eylemlerine, söylemlerine, yazdıklarına veya yaydıklarına bakınız bunları anlarsınız. Cemadatın, kuşların ve türevleri medya bunun göstergesidir.

Piyonların, taşeronları ve maşaların tek dertleri efendilerine hizmet etmek ve “Hayır Diyebilen Türkiye”nin oluşumunu engellemektir.

Saldırılar, kahpelikler ve hainlikler karşısında sus pus olanlar efendileri olanların sesi olmaya devam ediyor.

Taşeronlar ve piyonlar marifetiyle yedi düvel değil bir”LEŞ”miş (M)illetler Türkiye’ye savaş açmıştır. Tapınakçı zihniyet piyonlarına “saldır co” derken oyalama taktiğini de ihmal etmemektedir.

Bombaları masumların üzerine boşaltılırken, kol bacak havada uçuşurken, topraklar insansızlaştırılırken, insanlar topraksızlaştırılırken tapınakçılar “kına”makla vakit geçiriyorlar.

Bilinmelidir ki, tapınakçılar masumların, mazlumları ve mağdurların kanları ve canları üzerinde tepinmekte ve “kına”lanmakla vakit geçirmektedir.

Piyonları ve taşeronları marifetiyle ayağa kalkmaya, ayakları üzerinde durmaya ve mazlum milletlere önderlik etmeğe çalışan “Hayır Diyebilen Türkiye”in önünü kesmeye çalışmaktadırlar.

Türkiye cenabı Allah’ın izni, keremi, lütfü ve merhameti ile bu oyunu bozacaktır.

“Türkiye ayağa kalkmalıdır. Kalktığı zaman, karşısındakilerin daha uzun boylu olmadığını görecektir; şimdiye kadar, arka arkaya sıraladığı EVETlerden üzülecektir; başını dik tuttuğunda HAYIR demenin zor olmadığını görecektir; ufku genişleyecek, büyük Türk dünyasını görebilecektir, tarihi ile barışacak, içindeki küllenmiş heyecan dışarıya vuracak, üzerindeki ürkekliği atacak, güven kazanacaktır.

Türkiye’nin, kendini bulması için şok tedavisine ihtiyaç var. 60 (bugün 80) milyon olarak, hep beraber, çığlık attığımızda, pek çok çığ başlatacağımızdan eminim. S.93”

Evet,

Türkiye ayağa kalkacaktır ve tapınakçıların maşası olan bir”LEŞ”miş (M)illetlere boyun eğdirecektir. Taşeronlarına ve piyonlarına kan kusturacaktır inşallah.

Yeter ki, “mefkûremiz göklerde dalgalanan bir sancak Allah’ın huzurunda eğiliriz biz ancak” diyelim.

Biliyorum Türkiye’nin işi kolay değildir. Bilinmelidir ki, biz zaferle değil seferle memuruz.

Zafer HAYIR demeyi gerektirir.

“Hayır diyebilmek şahsiyet ve cesaret ister; hoş gelmeyen, işiteni rahatsız eden bir kelimedir. Menfi bir tutumu ortaya koyar. Güçlülerin duymaya pek alışkın olmadığı bu kelime, güçsüzlerin adeta günlük gıdasıdır; ilişkileri zorlaştırır, sahibinin görüntüsünü zedeler. Menfaatin, bazı hallerde onurun koruyucusudur. HAYIR diyebilmek bir olaydır. Makbul olmasa, menfi bir ruh halini sergilese dahi, içinde bir cevher, güç vardır. Bilhassa güçlüye karşı HAYIR diyebilmek herkesin harcı değildir. S.8”

Hayır diyebilmek herkesin harcı olmayabilir.

Bilinmelidir ki, HAYIR diyebilmek Türkiye’nin harcıdır.

“ÖZGÜRLÜK” bedel ister.

ŞEREF ve HAYSİYET bedel ister.

HAYIR diyerek tapınakçılara karşı özgürlüğümüzü, haysiyetimizi, şerefimizi ve tüm mazlumların hakkını koruyacağız inşallah.

BEDELİ ne olursa olsun.”

Selam ve Sabırla…

*Kâmran İnan, HAYIR DİYEBİLEN TÜRKİYE, Timaş Yayınları, İstanbul 1996.