Aileye Dair Çok Boyutlu Bir Bakış-6

Gelişmiş ülkeler, genç nüfusu artırmak için her yolu deniyor. Aileleri daha fazla çocuk sahibi olmaya teşvik etmek adına sosyal desteklerden ekonomik teşviklere kadar pek çok yöntem uygulanıyor. Peki biz, bu konuda ne yapıyoruz?

Abone Ol

Kadının Çalışması ve Genç Nüfus problemi:

Bir olur garib olur, iki olur rakip olur, üç olur denge olur, dört olur bereket olur, gerisi Allah keriîm"Sayın Cumhurbaşkanımız bu tekerlemeyi her gittiği nikâhta söyleye söyleye bütün Türkiye'ye ezberletti.

Gelişmiş ülkeler genç nüfusu artırmak için elinden geleni yapıyor. Ailelere daha fazla çocuk yaptırmak için akla gelen her yola başvuruluyor.

Peki biz bu konuda nerde hata yaptık?

Kadın ve âile politikalarında ne yazık ki yanlışlıklarımız var.

Maalesef nice zamandır dışarda çalışmayan, evinde eşine bakan, çocuk doğuran kadınların adı cahil oldu. Kadının fıtratına ters olan, bedenine ağır gelen işi yapmayanlar aşağılanıyor, kadın dediğin her işin üstesinden gelir deniyor. Aşağıdaki gibi söylemler ve icraatlar arttıkça doğum oranları tabii ki düşer;

· Çalışan kadın oranları artırılmalı,

· “Geri Kalmak Kader Değil, Terakki Bizimle Başlar!”

· kadın güçlü ve her yerde görünür olmalı,

· kadın özgür olmalı,

· Bizim de Vaktimiz Geldi!”, Biz gerici değil ilericiyiz: Uyan, Yüksel, Yön Ver!”

· “Yükselmek İçin Sebebimiz Çok, Engelimiz Yok!”

· Kadın ayakları üstünde durabilmeli,

· Kadın direnmeli,

· Kadının ekonomik özgürlüğü olmalı,

· Fırsat eşitliği olmalı hatta kadına pozitif ayrımcılık yapılmalı,

· Mesleğin cinsiyeti yoktur. erkek işi yoktur, toplumsal cinsiyet eşitliği, ( Bunları yapmakla övünen bir Türk şirketi.. Akaryakıt istasyonunda pompacı yaptığı kadınlarla övünüyor. Kadın istihdamına katkı sağlamış mış!)

Söylemler böyle uzayıp gidiyor… Bazı ifsat şebekeleri ve ne yazık ki, resmi kurumlarımızın bir kısmı bu tabirleri halen çokça kullanıyor.

İllaki dışarı çıkmalı kadın, bütün kapılar sokağa açılmalı, az çocuk doğurmalı, ekonomik özgürlüğü (!) elinde olmalı, kocaya asla güvenmemeli,

Bir gün terk ederse,

Bir gün başkasını seçerse,

Bir gün bırakırsa,

Bir gün boşanırsa,

Bir gün ölürse,

Ya hiç sevmemişse,

Ya sadece ben sevmişsem… diyerek kadın hep tetikte bekletildi.

Peki, biz ne yaptık: Maalesef bunların hepsini yaptık.

· Kadına pozitif ayrımcılık yaptık, Kadın istihdamını arttırdık, Kadının tek taraflı beyanını esas aldık, Kadını anne gören zihniyete karşı çıktık, Kadına karşı erkeğin aile reisi olmasını kaldırdık.

Şimdi mi !!!?

· Kadın güçlendikçe erkekten kurtulma cesareti tetiklendi...

· Kadınla erkeğin insani bağlarını tek tek koparıp birbirinin tamamlayıcısı olan kadın ve erkeği yarışan iki rakip haline getirdik.

· Aileyi tarumar ettik...

· Doğum oranlarını tepetaklak oldu

· Nüfusu çöküşe geçirdik

· Erkeği işsize dönüştürdük.

· Evlenme sayılarını asgariye çektik

· Gençleri aile olmaya korkar ve çalışmayan eşle yuvanın kurulmasını istemez hale getirdik...

Tüm bunlar nedeniyle sosyal denge taban yaptı.. Daha yüksek kariyer, güçlü kadın, daha çok başarı vs. kandırmacalarıyla, yanlış telkinlerle ailesinden eşinden gittikçe uzaklaştırılan ve sonunda sayıları gittikçe artan, yalnız yaşayıp, yalnız ölen kariyerli kadınlar dünyasına doğru hızlı bir evrilmeye girdik..

Güçlü kadın & güçlü toplum kulağa hoş geliyor ama felakette geliyorum diyor.

Eğer gerçekten üç dört çocuk, hem de vatanına milletine, manevi değerlere bağlı evlatlar yetiştirilmek istiyorsak, yukardaki söylemlerle bu mümkün değil..

Anne olması üç-dört çocuk doğurması istenen kadın, aynı zamanda sürekli çalışmaya teşvik edilip, zorlandığında bu çocukları arzu edildiği gibi yetiştirmesi nasıl mümkün olabilecektir? Bu bir çelişki değil midir? Bunu iddia edenler buna vicdani, tatminkar bir cevap verebilmelidirler.

Maalesef, batı kaynaklı zındıka komiteleri tarafından yapılan bu su-i kastların tuzaklarına kimi muhafazakâr kadın dernek ve vakıfları da düşmekte, bunların sözcülüğünü yapmaktadırlar.

Kâinatın sahibi, yaratıcısı, kulunun özelliklerini en iyi bilendir. Bunu da kur ’an ve peygamberi aracılığıyla bildirmiş, kadın ve erkeğin rollerini tanımlamıştır. Kadın ve erkeği eşit yaratmamış fakat kadına; yaratılışına uygun muhteşem güzel haklar ve roller biçmiştir. Erkeğin rolünü de tarif etmiştir. Şefkat noktasında kadın erkekten üstündür. Annelik şefkati, kadını ihlâsa muvaffak eder. Kadının fıtrî vazifesi, yuva kurmak, anne olmak ve hane içini çekip çevirmektir. Kadın ile erkeğin mutlak eşitliği fıtrata uygun olmayan bir felsefi safsata olarak değerlendirir.

Dinimizde “ güçlü, daha güçlü, direnen, her yerde görünür, her işi yapar vb” gibi zorlama tabirler asla yoktur. Bu tabirler Kadını evinden, çocuğundan ve çoğu zaman mahremiyetinden koparılmış depresif kadın haline getirmiş bunun neticesinde yaşlanan nüfus, annesini göremeden büyüyen çocuklar, çocuğunu göremeden büyüten anneler, yaşanamayan aile hayatı, kendine yabancılaşan kadın ve daha nice sorunları doğurmuştur. Modernite kadını özgürleştirme kisvesiyle köleleştirdi ve kapitalist sistemin acımasız mesai saatlerine düşük ücretli köle yapmıştır.

· “Dinimizin kadın çalışmasına bakışı nettir; Kadın fıtratına uygun meşru işlerde, anneliğin de hakkını gerçekten verebiliyorsa çalışabilir. Kadının çalışması bir tercih olmalı, mecburiyet değil. Dinimiz Sefih medeniyetin kadını bir meta haline getirmesine karşıdır ve bu durumun kadına duyulan saygıyı kırdığını belirtir.

· Kur’an-ı Kerime göre erkek evini, ailesini koruyup kollayan, evinin her türlü maddi-manevi ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğu olan (kadının böyle bir gelir getirme mecburiyeti yok) eşi ve çocuklarının başında bir babadır.

· Kur’an-ı Kerime göre Kadın ise, Âlemlerin rabbinin en kutsal emanetidir. Çocukların annesi, evin içinin düzenini, huzurunu sağlayan, çocukları terbiye eden, aile kurumunun baş tacıdır.

· Kur’an istiridyenin en gizli yerindeki zarif bir inci gibi kadını korur. Kadının en mutlu olduğu yer evidir. Evler ki en emniyetli barınaklardır. Hürriyetin en dorukta yaşanabileceği mekânlardır evler. Ev kadına saray, kadın eve sultandır. Kadın hassastır, kadın naziktir, çabuk incinir, çabuk kırılır, kolay hırpalanır kadın. O yüzden kadın en çok evine yakışır, Evsiz kadın savunmasız, kadınsız ev yalnızdır. Evsizleşen kadınlar, kadınsızlaşan evler toplumların en büyük yarasıdır… Kadınlar eve hasret, evler kadınlara hasret.

· Hz. Muhammed (SAV), kadınlara verilen önemi şu hadislerle açıkça vurgulamıştır:

· “Kadınların haklarını gözetme hususunda Allah’tan korkunuz! Çünkü siz onları Allah’ın bir emâneti olarak aldınız.”

· “Sizin en hayırlınız, ailesine (eşine ve çocuklarına) karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.”

· “Müminlerin iman bakımından en olgunu ve en hayırlısı, eşine karşı en güzel şekilde davrananıdır.”

Toplumsal bir cinnet geçirmiş gibi milyonlarınca kadının iş hayatına yönlendirildiğinin farkındayım. Akıntıya karşı kürek çekmenin zorluğunu da biliyorum. Ancak herkesin gittiği yönün tersine gitmek, cesaret ister.

Yol iki görünüyor;

1. Ya lüks bir hayat için zor ve stresli bir çalışma hayatını tercih edeceksiniz.

Derdiniz kariyerse, yükselip önemli (!) bir yere gelmekse eviniz size sadece OTEL olur. Çift maaşlı olalım diyen eşler birbirlerine BANKAMATIK gözüyle bakar oldular. Hele banka kartı kocasının elinde olan, ayda ne kadar maaş aldığını bile bilmeyen, gündüz dışarı işleri, akşam ev işleriyle ömür geçiren kadınların hali içler acısı.

Soğukta tir tir titreyen kadınlar; Sabahın ayazında düşüyor yollara, çocuğu bakıcıya yada kreşe bırakıyor, dişini tırnağına takıyor.

Duraklarda otobüs bekleyen kadın, Çok mu muhtaç, çok mu zor durumdadır? O saatte o kadını sıcak yuvalarından dışarı çıkaran nedir? Bir kadını haftanın 5 günü yılın en az 10 ayı çalışmaya mecbur eden hangi haldir?

2. Ya da evinizde rahat oturup orta halli bir yaşamı seçeceksiniz.

Eğer tek maaşla geçinirim. Orta halli yaşarım, lüks istemem, evim kirada olsa olur, arabam daha vasat da olabilir, evimde otururum, çocuğumu da kimselere bırakmam kendim bakar, eğitirim derseniz eviniz size saray olur.

“İki maaş olmazsa evin geçimi sağlanamıyor” sözü tamamen safsatadır. Başta Allah’ın rızasına uygun olmayan işlerde ve ortamlarda bulunmaktan tutun, yanlış istihdam, anne-babaların ve çevrenin yanlış yönlendirmeleri ve çalışma politikalarına kadar bir çok sebepten evlerde kanaatsizlik ve şükürsüzlük yüzünden Bereket’ de kalkmıştır.

Zira Bediüzzaman hazretlerinin dediği gibi; Ey nefsim! Deme: “Zaman değişmiş, asır başkalaşmış; herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.” Çünkü, ölüm değişmiyor; firak bekaya kalbolup, başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peyda ediyor.

Allah’ın CC rızasına uygun niyetlerle yapılan evlilikler ve kurulan yuvalarda huzur ve bereket olur.

Milli bekânın teminatı; sağlam aile yapıları, huzurlu yuvalar ve hayırlı nesillerle mümkündür.

Eğer doğum oranlarının yükselmesini, boşanmaların azalmasını, bereketli ve huzurlu ailelerin çoğalmasını istiyorsak; Kadın istihdamının arttırılması politikasından hızlı bir şekilde dönmeli ve kadın istihdamı azaltılmalıdır. Kadın istihdamı arttığında doğum oranları azalmaktadır. Zira bu bilimsel bir veri olup bunun karşısında durulamaz. O halde yapılması gereken yaratılışın özüne ve ilahi rızaya uygun bir hayata dönmektir. Çünkü fıtrata aykırı tercihler, toplumsal çözülmeyi; fıtrata uygun yaşam ise milletçe dirilişi beraberinde getirir.

Rabbimiz kimselere yakıştırmadığı görevi kadına layık görmüş, uçsuz bucaksız cenneti annelerin ayaklarının altına sermiş; Bundan daha fazlasını istemek niye?

Not 1: Çalışan ya da çalışmayan kadın tanımlamasını doğru bulmuyorum bana göre hanesinde çalışan ve hane dışında çalışan tanımlamaları daha doğru. Çünkü her kadın çalışır; kimi evinde, kimi evinden uzakta.

Not 2: Kadını “eş” değil de “köle” gibi gören erkeklere dair bir gerçeği dile getirmek boynumun borcu. Kazancını eşiyle paylaşmayan, onu beş kuruşa muhtaç bırakan, ekonomik baskı altında çalışmaya mecbur eden erkekler; ne eşlik kavramını ne de insanlık onurunu anlamış demektir. Bu tür erkekler, kadının emeğini sömürürken kendi sorumluluklarını da kadının omzuna yıkıyor. Oysa eş olmak; birlikte üretmek, birlikte tüketmek, birlikte yaşamak demektir. Kadını çaresizliğe mahkûm eden, onun özgürlüğünü elinden alan her tutum; sadece bireysel değil, toplumsal bir yaradır,

Ekonomik şiddet, görünmeyen ama derin yaralar açan bir baskı biçimidir. Böyle erkeklere de “Yazıklar olsun!” demek, vicdan sahibi herkesin görevidir.

Önemine binaen altını tekrar çiziyorum Kadının çalışması bir tercih olmalı, mecburiyet değil. Eşitlik, paylaşım ve saygı olmadan aile değil, tahakküm kurulur.

Takdir okuyucularımındır. Kadınlar yuvalarında mı olsunlar, yoksa dışarıya mı dolsunlar?

Yarın:Aileye Dair Çok Boyutlu Bir Bakış (Nüfus problemine bazı öneriler:)