En büyük şeref…

Bize İslam’ın şerefi yetmez mi?

     Hayat ve zaman o kadar hızlı akmaktadır ki bizler çoğu zaman bu akıntıya kendimizi kaptırır, sahip olduklarımızla doyuma ulaşmaz, olamadıklarımızla da hayıflanırız.

     Oysa doyumsuz olan insanoğlunun sahip olduğu nice güzellikler ve nimetler vardır. Mal, makam, sağlık, evlat… bunların sadece bir kaçıdır. 

     Çoğumuz bu güzelliklere sahip olmamıza rağmen yetinmez daha fazlasını ister bu uğurda mücadele ederiz.

     Bunlara sahip oldukça da daha fazlasına sahip olmak isteriz.  Uzun ve ince yol olan hayat bu şekilde nihayet bulur. Bu hayat gemisi limana yanaşırken bizlerin gözü yine de biten denizde. 

     Bunu sadece rahat bir yaşam için mi yaparız bilinmez ama çoğu insan izzeti, itibar ve şerefi bu nimetlerde arar.

     Oysa inanan kullar olarak bunlardan daha değerli olan iman nimetine sahibiz. Ama bazen mümin bunun idrakinde olmaz.

     Bu idrakte olmadığımız gibi çoğu zaman şeref ve izzeti bu fanilerde ararız.     

     Oysa en büyük servet, makam, izzet ve şeref sahip olduğumuz imanımız ve İslam’ımızdır. 

       İdrakinde olmadığımız ama dünyanın en güzel cevherinden daha kıymetli olan bu İslam şerefini 1400 yıl önce Hz. Ömer bize şöyle haber vermektedir:  

     “Hz. Ömer Halifeyken bir gün Şam"a gitmek üzere ashabı kiramdan bir grup ile yola çıktı. Bir deveden başka bir şeyi yoktu. Kölesi Muğire ile nöbetleşe deveye biniyordu. Bir saat kadar kendisi biniyor, kölesi deveyi çekiyor, sonra bir saat kadar köle biniyor, Hz. Ömer deveyi çekiyordu.

      Allah"ın hikmeti, tam Şam"a yaklaştıklarında deveye binme sırası Muğire"ye gelmişti. Ashab-ı kiram, Hz. Ömer”e deveye kendisinin binmesinin uygun olacağını söylediler.

       Hz. Ömer de:

-Nöbet Muğire”n indir. Benim deveye binme nöbetim geçti, buyurdu.

      Ashab-ı kiram:

-Bugün Şam"a gireceğiz. Şehrin ileri gelenleri sizi atları üzerinde karşılayacaklar. Onların karşısında yaya olmanız münasip olmaz. Lütfedin de ricamızı kabul edin, dediler.

       Hz. Ömer; bu sözden huzursuz olup:

-Hala bu evhamdan kurtulamadınız mı?

 -İslam dininin yüceliğini böyle mi anladınız?

-Bize İslam’ın şerefi yetmez mi?

- İslam’dan daha üstün ve şerefli bir şey var mıdır?

      Allah bu izzeti ve devleti bize ihsan eylemiştir. İslam tacını başımıza, Resulullah’ın din hırkasını sırtımıza, kelime-i şahadeti dilimize, Kur’an-ı Kerim"i kalbimize koymuştur.

      Halka at ve elbise ile gösteriş yapmanın ne kıymeti var.

      En büyük şeref iman’a ve İslam’a sahip olmaktır.”

      Evet Hz. Ömer’e göre izzet, şeref, makam, mevki, zenginlik, kalbimizdeki iman ve İslam’dır.

      Onun için huzur ve mutluluğu, makam ve zenginliği çok uzak diyarlarda, Kaf dağının ardında aramamak lazım.

      Çünkü bunlar ve bunların da ötesinde olan kalbimizde mevcuttur. Bundan ilerisi ve değerlisi ise yoktur. Ahirette de bizi kurtaracak olan da budur. Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'un ifadesi ile; “Hayat, inanan ve salih ameller işleyenler dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur.”

              Asır süresinin müjdesi ile bitiriyorum: "Asra yemin olsun ki, insan zarardadır. Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır."

       Sahip olduğumuz bu şerefi muhafaza etme dua ve temennisi ile…