Meral Akşener Rüzgârı ve Stratejik Hatalar

Abone Ol

Meral Akşener Rüzgârı ve Stratejik Hatalar

Duygu Sucuka

Daha kurulmadan çok merak konusu olmuştu. Ortaya çıkmadan tüm dikkatler üzerine çevrilmişti. Bazen de engellenmeye çalışılmıştı. Siyaset çoğu zaman cesarettir, risktir, var oluş ya da tükeniştir. O da cesurca davrandı, tuttuğu yolda yetmez ama gene de başarıdır dedirten bir sonuca imza attı.

Bu ülkenin siyaset tarihine damga vuran 2 tane kadın lider, kadın siyasetçi oldu. Birisi Tansu Çillerdi. Başarılı mıydı? Değildi. Diğeri onun ilk dava arkadaşlarından Meral Akşener oldu. Başarılı oldu mu? Oldu denilebilir. Bir siyasi otoriteye kafa tuttu, parti kurdu, daha parti kurmadan partisiz muhalefet olarak ses getirdi. Kurduğu parti sonuç olarak kuruluşundan 8 ay sonra yapılan baskın seçimde Meclise 45 milletvekili taşıdı. Ancak en büyük iddiası olan cumhurbaşkanlığı yarışında epeyce gerilerde kaldı. Büyük çerçeveden bakıldığı zaman başarılı olduğu söylenebilir.

Daha iyi olabilirdi. Daha iyi olabilir belki de ileride. Deneyimli ve cesur bir siyasetçi olarak kendi beklentilerinin altında kaldığı kesin. Ancak toplumsal açıdan da beklentileri karşılayamadığı görüldü. Kurduğu parti daha açıklanmadan sağ-sol fark etmeksizin çeşitli siyasi görüşteki kesimlerden destek almıştı. Toplumsal beklenti ve kabulleniş anlamında yüksek bir çıtayla ortaya çıktı, ne var ki o çıta sonradan aşağı doğru düştü.  Türkiye’de rejim değişiyordu ve tabanın yarısı buna karşı idi. Bu alanda mücadele veren Meral Akşener rejim değişikliği istemeyen kesimlerce dikkatle izlenmiş, merakla beklenmiş, her çıkışı her sözü can simidi gibi algılanmıştı.

Meral Akşener rüzgârı ilk esmeye başladığı gibi devam etseydi ya da artan bir ivme kazansaydı Türk siyasetinde bugün kendi ismiyle bir rüzgâr estirmiş olacaktı. O rüzgâr küçük kaldı çünkü ortaya çıkış iddiası ve söylemleri daha büyüktü. Esen rüzgârda yelkenleri şişen ve hedefe yaklaştıkça rüzgâr almakta zorlanan bir yelkenli gibiydi Türkiye’nin demir leydisi ve partisi. 

Meral hanımın performansı, partiyi kurduktan sonraki inandırıcılığı, parti içi-dışı görüntü, yola birlikte çıktığı kişiler, parti vitrini, dava arkadaşları çok önemliydi. Tabi ki siyaset ekip işidir, tek başına yapılamaz. Bu anlamda belki de özeleştiri yapmaktan geri kaldılar. Parti vitrininin tabanın beklentileriyle tam örtüşmediği çok konuşuldu. Seçim kampanyası süresince, en önemli ve tek rakibi olan kişiye devamlı “Tayyip bey” diye hitap etti. Belki bu da siyasette kadın olmanın dezavantajı idi. Kadınlar konuşurken nezaket seviyesini korumaya çalışırlar. Fakat siyasette nezaketli söylemler prim yapmıyor. Bir de bu tür söylem sanki kendisinin en önemli rakibiyle yakın dost olduğu psikolojisini yarattı seçmende. Siyasette dostluk yoktur.

Meral Hanım, partisini ilk açıkladığı gün bir başka yanlış anlaşılmaya meydan verir gibiydi. Bitlis, Ahlat, Türk örf ve ananeleri için bayramlaşma programları, parti logosunun tarihi anlamı olduğu ve sembolik bulunması, vs. Bunları bir dernekseniz yapın ancak bir parti iseniz üzerinize farklı imajlar yapışır ve bundan zarar görürsünüz. Siz belli bir kimliğin partisi değilsiniz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir partisisiniz ve iddianız, ortaya çıkma sebebiniz de 80 milyonluk bu ülkeye cumhurbaşkanı olmaktır.  Doğu-Güneydoğu gibi bölgelerimizin meselelerini böyle bir düşünce yapısıyla düşünemezsiniz, anlayamazsınız bile bırakın çözüm bulmayı ya da kendinizi orada kabul ettirmeyi. Sadece o bölgeler değil, toplumsal temelde devamlı birlik beraberlik vurgusu yapan bu memleketin diğer bölgelerinde bile eleştirilebilir bu siyaset anlayışı.

Zaman zaman yürüdüğü yolda biraz yalnız olduğu izlenimi doğdu tabanda. Önemli isimlerle yola çıktı. Okutan Vali, Yusuf Hallaçoğlu, Ümit Özdağ gibi. Bu isimlerin bazıları aday listelerinde yer almayınca toplumsal sorgulama geldi ve bu konuda yapılan açıklamalar, merak edenler cenahında sıcak karşılanmadı. Kendi kurduğu partide inisiyatif başka ellere mi geçmişti ya da parti içi çözülmeler mi vardı, bu mealde merakı uyandı toplumda.

Yeni kurulmuş bir parti ve onun başında güçlü bir kadın. O parti diyor ki kadınlara pozitif ayrımcılık adına %30 gibi bir kota koyduk. Bu yaklaşım doğru mu? Bunu uygulamada yapsanız çok dikkat çekmeyebilirdi. Tüzüğe koyunca ve resmi olarak dillendirince artı değil eksi getirir size. Kadınların siyasi yaşama bu kadar özendiği ve girdiği bir toplumda kadın kotası, hem de başkanı kadın olan bir parti tarafından kadın kotası konması doğru değil. Her şeye rağmen seçim meydanlarında, tülbent müzesi kuracak kadar tülbent topladı o kadınlardan. Sonuç olarak bu ülkenin kadınlarının %30’u kendisine oy vermiş olsaydı bile büyük çıkış yakalayabilirdi .

Tüm bunların ötesinde, seçim sürecinde Akşener’e yöneltilmiş olan bazı itham ve söylemlerin de ilk başlardaki çıtasına, rüzgârına olumsuz etki yapmış olabileceğini göz ardı etmemek gerekir.

24 Haziran 2018 genel seçimlerinde, kendi beklentilerinin ve topluma verdiği yansımanın çok gerisinde kalmış olan Meral Akşener’e bundan sonraki siyasi yaşamında daha büyük başarılar dileğiyle.

duygusucuka@hotmail.com