Şuur Yarılması ve Büyük Sorumluluk*

Veysi ERKEN

Değerli dostlar.

Yazı yazarken, özellikle bir grubu ilzam eden ifadeleri ihtiva eden yazı ise daha dikkatli olmaya çalışırım. Buna rağmen yanılabilirim.

Şu hususu bilinmelidir ki, “adalet” esas almaya çalışıyorum. Halikimiz ve mabudumuz bize adaletli olmayı emrediyor.

Birkaç ayet:

"Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır.".”(Sad, 38/26).

Onlar, hep yalana kulak veren ve durmadan haram yiyen kimselerdir. Sana gelirlerse aralarında hüküm ver veya onlardan yüz çevir. Onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Eğer hüküm verirsen aralarında adaletle hükmet. Şüphesiz Allah âdil olanları sever. (Maide, 5/42).

Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir. Nisa, 4/58).

Buradan hareketle yorum yaparken dikkatli olmaya çalışıyorum.

Bugün yorum yapmayacağım. Watsapp üzerinden gelen bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Yazı çok anlamlı “şuur yarılması ve büyük sorumluluk” başlığını taşıyor.

Gerçekten İstanbul ülkü ocakları birliği eski başkanı Erol Kılınç beyin dediği gibi şuurumuz yarıldı diye düşünüyorum. Yazıyı okuyun ve kararı siz verin.

* “Şaşkınlık içindeyim: Devletimiz, cumhuriyet tarihinin en geniş kapsamlı diplomatik faaliyetlerinin yanı sıra, hava ve kara unsurlarıyla 480 km.lik bir sınır boyunca –tıpkı vaktiyle İngiltere tarafından Yunanlıların desteklendiği gibi- ABD tarafından binlerce tır dolusu malzeme ve teknik eğitimle desteklenen taşeron bölücü örgüt ordusuna karşı savaşı başlattı, Ortadoğu’da av peşinde koşan canavarlar arasında başarıyla ve ustalıkla ilerliyor; ama içeride Kıbrıs çıkarması esnasında-ki heyecandan, hatta Zeytindalı harekâtındaki atmosferden eser yok…

Milletin millî şuuru mu bozuldu? Millî duygularımız artık bu de-recede mi zayıfladı?

Mecliste bir parti çıkıyor: “Türk Ordusu işgalcidir!” diyebiliyor!

Ana muhalefet ise harekâttan kısa süre önce yaptığı toplantıda “Ortadoğu Barış Konferansı” toplayıp, burada cirit atan emperyalist unsurlar arasında barışı sağlamak görevinin Türkiye’ye ait olduğunu; ayrıca hükûmetin Şam yönetimi ile görüşmesini teklif edecek kadar sanal bir âlemde dolaşıyor. Halbuki bu toplantıyı ne dışarıda bir devlet, ne içerde bir yazar-çizer-politikacı ciddiye almadığı için, sinek vızıltısı kadar bile etkili olmadı… Ama bu, Türk demokrasisi için düşündürücü bir gerçekliktir: Türkiye’de ana muhalefet, ana muhalefet olmanın niteliklerini taşımıyor!...

Son seçimlerde bu ana muhalefetle işbirliği yapan HDP’nin hali ortada… Ama İYİ’liği kendinden menkul olan, CHP’nin kucağında kurulup siyasetin ortasına “ülkücüleri bölen” bir unsur olarak giren ve tek gayesi RTE ve Devlet Bahçeli’nin yıpranması, çökertilmesi olan arkadaşlarımız da bu gelişmeler karşısında nedense sükûta gömülmüşler…

“Mehmetçiğin ayağına taş değmesin!”; yani yarım ağızla verilmiş bir destek…

Halbuki bir siyasi partinin bu şartlar altında yapması gereken, çok açık ve çok net bir sesle Ülkenin, Devletin politikasını desteklediğini, Ordumuzun zaferi için kenetlendiğini yedi düvele ilan etmesidir. Yoksa 80 milyon vatandaşımız, Mehmetçiğin ayağına taş değmesin diye dua etmektedir; siz kenetlenmekten, tam destek vermekten niçin imtina ediyorsunuz? Sanıyor musunuz ki bu destek RTE’ye veya Devlet Bahçeli’yedir?

Bu saplantı, hep söylüyorum, ülkücüleri “bölen” bir saplantı haline geldiği için, ülkeye ve millete zarar vermiştir. Tekrar söylüyorum: Ülkücüler

“Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır/

Töremizde yazılı: Harpten kaçan alçaktır” mısraında belirtildiği gibi, demir leblebi gibi bir ve bütün olmak zorundadır. Ülkücüler Türk milletinin vicdanıdır, millî şuurun ve millî duyguların zübdesi onlardır, onlardadır; o bölünürse, yarılırsa, ülke ve millet 7,9’luk depremlerden daha felâketli bir şekilde sarsılır!

Artık geçen geçti, seçilen seçildi; hata eden etti; artık yanlış-tan/hatadan dönmek zamanıdır: Kişiler hakkındaki kanaatlerinizi daha sâkin ve az problemli günlere bırakınız… Bu şuur yarılmasının önünü almaya, tekrar gövdeyle kaynaşıp birleşmeye bakınız… Çoğunuzun yaşı 50 civarında, hizmet için hâlâ vaktiniz var… Sabrediniz, kaynaşınız! İttifak ettiğiniz şu teşekküllerle sizin mayanız asla tutmaz! Bu gidişle kullanılıp atılmaktan başka kaderiniz yoktur. Kendilerinizi onlara kullandırmayınız!... Babam derdi ki “Etimi karga yiyeceğine şahin yesin”…

“ABD önünü açtı, RTE Suriye’ye girdi; bunu başarı diye bize yutturuyorlar”… misillü yakıştırmalar; ancak zavallılara mahsus hezeyanlardır; bunlara kulak asanlara ve itibar edenlere zerre kadar kıymet vermem. Devletimiz bence son derece başarılı ve çok yönlü hassas dengeleri de gözeterek ülke ve millet menfaatlerini her mahfilde çatır çatır savunuyor, kolluyor, gözetiyor…

Ordumuz da üzerine düşenleri aynı hassasiyetlerle sürdürüyor. Direten ve geri adım atmayan bir diplomasi ve yerinde bir askerî harekât, bu ülkeyi yarınlara daha büyük bir dünya gücü olarak taşıyacaktır. Dünya artık -vaktiyle Johnson’un mektubunda yapmak istediği gibi- “höt!” deyince ürkecek, kaçınacak, sakınacak bir Türkiye değil, kararlı, temkinli, tedbirli ve güçlü bir Türkiye’nin 21. Yüzyıla damgasını vurduğunu görecektir.

Ordumuz 21. Yy’ın savaş tekniklerini en iyi uygulayan bir ordu olarak temâyüz etmektedir, edecektir…

Akıldan çıkarılmasın: 21. Yy’ın ortalarında yeni teşekkül edecek siyasi oluşumlar ortamına doğru, Türkiye’nin sağlıklı bir gelişmişlik trendiyle yıldızının parlayacağı muhakkaktır…

Amma, milletin e ve millet için fevkalade zarar vardır. Büyük sorumluluktur; kat’â sakınılmalıdır!”

Karar sizin sevgili okurlar… Fitneyi anlamak isteyenler isterlerse şu yazımı okuyabilirler.

http://veysierken.blogspot.com/2016/07/fitne.html

Selam ve Sabırla…