Yanılmışlık Aldatılmışlık

Veysi Erken

            En küçük topluluktan en büyüğüne kadar yönetenin etrafında fertler bulunur. Özellikle büyük yapılanmalarda “etraf”ı  danışmanlar, bürokratlar ve diğer görevliler oluşturur.

            Organizasyonlarda yer alan “etraf” yönetenleri yanıltabilir, aldatabilir.

            Bunu yılların tecrübesiyle söylüyor ve yazıyorum.

            Özellikle politik sahada yanıltmalar ve aldatmalar fazlasıyla olabilir. Tarihi okumayanlar bari “Diriliş Ertuğrul” gibi dizileri seyretsinler meramımı anlarlar.

            Son yıllarda yanılmışlık ve aldatılmışlık üzerine müthiş bir algı operasyonu yapılıyor.

            Cumhurbaşkanı “yanıldık”, “aldatıldık” gibi ifadeler kullanınca özellikle Siyonist haçlı zihniyetinin akıldaneleri uşaklarını, piyonlarını ve dahi “nüfuz ajan”larını piyasaya sürdüklerini görüyoruz.

            Bilhassa FETÖ tipi şeytanlar yanılmışlık ve aldatılmışlık üzerine propagandayı günün yirmidört saatinde sürdürüyorlar desem mubalağa etmiş sayılmam.

            Evet,

            Cumhurbaşkanı “etraf”ınca aldatıldı ve yanıltıldı.

            Maalesef etrafında mebzul miktarda aldatan ve yanıltan vardı. Pek çoğunu temizlediğini düşünüyorum.

            Buna rağmen “etraf”ında danışman, bürokrat, teknokrat vs. gibi görevlerde bulunan aldatıcıların ve yanıltıcıların olduğunu düşünüyorum.

            Umarım ki, “etraf”ını temizler, kendisini yanıltmayacak ve aldatmayacak “danışman”lar seçer.

            Aksi takdirde bütün yönetim alanlarında olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde de yanılmalar ve aldanmalar kaçınılmaz olur.

            Lider ve etrafın ehemmiyeti ile ilgili bir yazımı değerli dostlarla paylaşayım. Belki aldanan ve yanılanlar “etraf”ını namuslu ve dürüst olanlarla tahkim eder.

“Lider, Teşkilat, Etraf ve Değişim*

Giriş

İnsanoğlu hayatını fıtratı gereği topluluk içinde sürdürür. Bir arada bulunma mecburiyeti işbölümü ve işbirliği gereği “teşkilatlanma”yı da beraberinde getirir.

Türü ve kuralları ne olursa olsun teşkilatsız beraber yaşamaktan söz edilemez. Zira toplumsal bir yapıda üyelerin birbirine karşı “duruş”unu belirleyen kurallar ve ilişkiler yer alır. Teşkilat böyle bir beraberliği ifade eder.

Teşkilatların başarısı ve devamlılığı çeşitli unsurlara bağlıdır. Bu unsurların başında ortak “amaç” ve “hedefler” gelir. Başarının ikinci unsuru, teşkilatı oluşturan bireylerin konumları itibarıyla birbirleriyle “işbirliği” ve “işbölümü” ilkeleri çerçevesinde dayanışma ve yardımlaşma içinde olmaları oluşturur.

İnsanoğlunun hayatındaki en önemli teşkilat ortak yaşamayı kolaylaştırdığı var sayılan “devlet”tir. Devlet denilen teşkilatı sevk ve idare etme biçimi farklı şekillerde tezahür eder. Monarşik, oligarşik, demokratik veya başka isimlerle anılan sevk ve idare tarzlarında yönetmeye talip olanların sahip oldukları veya olmaları gereken nitelikler farklılaşır.

Yönetimin babadan oğla veya bir zümrenin fertleri arasında el değiştirdiği devletlerde “lider” ve “etraf”ın nitelikleri önemli değildir.

Yönetime talip olanların “halk” tarafından belirlendiği devletlerde ise “ortak hedefler”in gerçekleştirilebilmesi için gereken “işbölümü” ve “işbirliği”nin sağlanmasında “lider” ve “etraf”ın nitelikleri önem arz eder.

Lider

Ufuk açıcı olan liderliğin ehemmiyeti “etraf”ın tespitiyle başlar. Dilimizdeki “şeyh uçmaz müritler uçurur” misali “etraf” liderlikte önemli yer tutar. “Etraf” liderliği başarıya ulaştırabileceği gibi “hedefler”den saptırıcı da olabilir. Dolayısıyla “lider”lik “etraf”taki sızmaların engellenmesiyle belirginleşir. Çünkü lider teşkilatın görüntüsünü yansıtan “etraf”ını iyi belirleyemezse teşkilat “entrikacı”lar tarafından kolayca dönüştürülür. Teşkilat uşaklar marifetiyle amaçlarından ve hedeflerinden uzaklaştırılır. Lider ve teşkilat adeta “kurbağa” gibi haşlanır.

Burada haşlanan kurbağa misalini anlatmakta etmekte fayda vardır. Malumunuzdur ki, kurbağa doğrudan doğruya kaynar suya atılırsa tepki gösterir ve kazandan kendini dışarıya atmağa çalışır. Genel olarak bu durumda kurbağa başarılı olur ve kurtulur.

Eğer kurbağa normal sıcaklıktaki suyun içine atılır ve su yavaş yavaş ısıtılırsa başarısızlık mukadder olur. Bu durumda kurbağa yavaş yavaş haşlanır ve ölür.

İşte başarılı organizasyonların muhalifleri genelde “etraf”ı kullanarak teşkilatları yok cihetine gider. Böylece kendi karanlık düzenlerini ortadan kaldırabilecek muhalif teşkilatları uşakları vasıtasıyla içten çökertmiş olur.

Özellikle karanlık ve gizli güç odakları adamlarını muhalif teşkilatlara yerleştirerek ve onları lider için “etraf” haline getirerek teşkilatları var eden ilkeleri ve hedefleri anlamsız, yaşanmaz ve savunulmaz hale getirmeye çalışırlar.

Bunu fark edemeyen liderler kendi elleriyle teşkilatlarını kurbağa misali yok ederler.

Günümüzün Türkiye’sinde hemen hemen her alanda olduğu gibi “liderlik” konusunda da kısır bir vasat oluşmuştur. Bunu durumu tahlil ettiğimizde karşımıza bir kaç sebep ortaya çıkar. Bunlardan birisi ve en önemlisi topluma yol gösterme konumunda olmaları gereken muhalif insanların liderlik vasıflarından mahrum oluşları ve teşkilatlarının dönüştürülmesinin farkında olmamalarıdır.

Günümüzün Türkiye’sinde hemen hemen her alanda olduğu gibi konusunda da kısır bir vasat oluşmuştur. Bunu durumu tahlil ettiğimizde karşımıza bir kaç sebep ortaya çıkar. Bunlardan birisi ve en önemlisi topluma yol gösterme konumunda olmaları gereken muhalif insanların liderlik vasıflarından mahrum oluşları ve teşkilatlarının dönüştürülmesinin farkında olmamalarıdır.

“Ön ayak nereye giderse arka ayak da oraya gider” gerçeği bu tespitimizi doğrular niteliktedir. Dolayısıyla kılavuzluk eden “lider ve etraf” olay ve olguları yönlendiremezlerse teşkilatın ve toplumun nereye varacağı belli olsa gerek.

Ön ayak olmak yani liderlik etmek zor zanaattır şark toplumlarında. Zira şark toplumları hak aramayı bilmez, liderlerinin her şeyi halledeceğini düşünür.

Esasında bir insanın liderlik konumuna gelmesi ve liderliğinin devamı için muhtelif şartların oluşması gerekir. Fertler lider konumuna gelebilir; hatta getirilebilir. Ancak lider olmak ve lider kalmak kolay değil bir toplumda. Kendinden önce toplumu düşünmek var liderliğin özünde. Bu haslet kaç kişiye nasip olur, bilinmez ama tespitlerimize göre bir insanın liderliğinden bahsedilebilmesi için en az beş vasfın aynı anda zatında mevcut olması gerekir. Bunlar;

İnanç,

Feraset,

Bilgi,

Kararlılık,

Cesarettir

Bu vasıflar liderde aynı anda ve kesintisiz olmalıdır. Liderde başka güzel vasıflar olursa aliyulâlâ.

Her halükârda değişmezliği kabul edilen değerler ve ilkeler manzumesi inancın yegâne göstergesidir. İnanç, liderlik vizyonunun ışık kaynağıdır. Liderliğin olmazsa olmazlarındandır.

İnanç ferasetle tamamlanır. Leb demeden leblebiyi anlayacak kadar kıvrak bir zekâ, bir zihin açıklığı ferasetin ifadesi olup liderliğin mihenk taşlarından birisidir. Ferasetsiz kişiler “etraf”ını iyi seçemeyeceğinden kitlelere ancak azap verir.

Liderliğin mütemmim cüzlerinden olan bilgi, önderlik edenin önünü aydınlatır. Sağlıklı kararlar vermesine yardım eder. Müşaverelerde yanılmasını engelleyici olur. Lider her şeyi bilir diye bir kaide yoktur ama lider bilgiyi ve bilgiye ulaşma yollarını keşfetme bilgisine sahip olmalıdır. Bu en asgari bilgi seviyesidir.

Kararlılık, doğruluğundan emin olunan konularla ilgili sebatı ifade eder. Sebatsız kişiler rüzgârın yönüne göre şekil alır. Hadiselerin yönlendiricisi değil, hadiselere göre yönlenen olur. Kararlılık vazgeçilmez bir niteliktir liderlik için.

Bahsi geçen niteliklerin tamamlayıcısı cesarettir. Her türlü konuda olayların üzerinde gözü pek bir şekilde gitmek cesaretin belirtisidir. Atalarımız “gözünü budaktan esirgememek” özdeyişiyle bunu formüle etmişlerdir. Mandela gibi mahpusluğu ve ölümü, Cevher Dudayev gibi şahadeti, Şeyh Şamil gibi esareti ve sürgünü göz önüne almak bir cesaret göstergesidir. Cesaret her liderim diyenin ayrılmaz niteliklerindendir. Cesaret olumsuzluklara karşı “risk” almayı ifade eder. Cesaret yolların sonunu düşünmemeyi hatırlatır lidere. Cesareti olmayanın, yarının endişesini duyanların ve yolların sonunu düşünenlerin liderliği sadece kâğıt üzerinde kalır.

Despotik ve oligarşik yönetimlere karşı halkın özgürlüğü ancak liderlerin öncülüğünde gerçekleşir. Lidersiz hareketlerin başarı şansları yoktur.

“Etraf”sız liderliğin de başarı şansı yoktur.

Etraf

Teşkilatlarda “etraf” liderin en yakın çalışma arkadaşlarını, bazı hallerde sırdaşlarını ve danışmanlarını ifade eder. En yakın çalışma arkadaşları hareketin ve teşkilatın görünümünü, danışmanlar vizyon ve misyonunu yansıtır. Teşkilatların övülmesi veya yerilmesi vitrindeki “etraf”la başlar.

Şu ifadeleri her zaman ve zeminde duymak mümkündür. Teşkilatın lideri iyi, ancak etrafındakiler yetersiz veya kötü. Böyle bir değerlendirilmeye zemin hazırlamak liderin kusurudur. Teşkilatın zayıflamasının ve başarısızlığının temel göstergesidir.

Ulvî amaç ve hedefler peşinde olduğunu söyleyen liderlerin inandırıcılığının göstergelerinden biri “etraf” olduğuna göre başarı için dikkatli olmak burada başlar. Teşkilatın amaç, ilke ve hedeflerini şahsında, yaşayışında ve söylemlerinde yansıtamayanların “etraf”ı oluşturması teşkilata ve başarıya darbedir.

Değişim

Her toplum, topluluk ve teşkilat hızlı veya yavaş bir şekilde farklılaşmakta ve halden hale geçmektedir. Toplumun ve teşkilatın hayatı ne kadar dinamik, etkileme ve etkilenmeye açık ise farklılaşma o kadar hız kazanır.

İnsanlık tarihi incelendiğinde farklılaşmanın toplumdan topluma, topluluktan topluluğa teşkilattan teşkilata değişik şekillerde ve değişik sebeplerle gerçekleştiği müşahede edilir.

Farklılaşmanın sosyal hayatın veya teşkilatın hangi boyutunda olduğu veya olması gerektiği sürekli bir şekilde araştırma ve tartışma konusu yapılmaktadır. Toplum ve teşkilat yapısındaki farklılaşmaların bir kısmının tartışma konusu yapılması kaçınılmazdır. Çünkü farklılaşma sonucunda oluşan yeni hayat ve teşkilat normlarının her zaman eskisinden iyi, mükemmel ve işe yarar olduğu söylenememektedir. Değişimde düstur “değişmezlerle değişimi yakalamak olduğu müddetçe farklılaşma sorun olmaz. Değişmezler genel anlamda teşkilatın ilke, misyon ve vizyonuyla bir başka deyişle kültürüyle ilgilidir.

Dolayısıyla; toplum ve teşkilat hayatındaki farklılaşmaya bu zaviyeden baktığımızda karşımıza öncelikle “ kültür” mefhumu çıkar. Bu sebeple evvel emirde “kültür” mefhumu ile neyi kastettiğimizi ortaya koymak durumundayız.

Kültür

Kültür, mefhumu değişik şekillerde tanımlanmaktadır. Ancak tanımların tamamının ortak yönü fert ve toplumların hayat tarzları ve onların belirleyicileri durumunda olan “muharrikler ve saikler” etrafında toplanmaktadır. Buradan hareketle birkaç değişik tanımdan yola çıkmakta fayda görmekteyiz. Mümtaz Turhan, kültür mefhumunun üç mânâ ifade ettiğini belirtmektedir.

1-İnsanın hayatında içtimai yoldan tevarüs ettiği maddi ve manevi unsurlar.

2-Ferdi inceliğin daha ziyade konvansiyonuna tabi bir ideali ifade eder. Kültürlü insan

3-Grubun sahip olduğu manevi kıymetler.

C.Wissler, kültürü “bir halkın yaşama tarzı” biçiminde tarif eder. Erol Güngör’e göre “kültür bir inançlar, bilgiler, his ve heyecanlar bütünüdür, yani maddi değildir. Bu manevi bütün, uygulama halinde maddi formlara bürünür. Mesela, dini inançlar cami, namazlardaki beden hareketleri, dini kıyafet vs. şeklinde görünür”.

Tariflerden anlaşılacağı üzere “kültür” gerek fert, gerekse grup ve teşkilat bazında ağırlıklı olarak değişmemesi gereken ilke ve kurallara istinat eden bir yaşayışı ifade etmektedir.

Kültürün Sabitleri

İster toplum bazında olsun, ister teşkilatlar bazında olsun her kültürün kendini devamlı kılacak değişmez “sabit” ilke ve kurallarının olması gerekir. Toplum ve teşkilat dokusunun ve yaşayış tarzının belirleyicileri olan “ilke ve kurallar” sağlam ve değişmez bir kaynağa istinat etmemekte ise esen rüzgârın yönüne göre şekil alan ağaçlara ve denizin dalgalarına dönerler. Kendilerine yeni katılanlara göre değişirler ve bozulurlar.

Değişken ilke ve kurallara istinat eden “hayat tarzı” ve teşkilatlar köşeli olmaktan çıkarak yuvarlaklaşır. Böylece değişken ilke ve kurallara göre hayat felsefesini oluşturan fert ve toplumlar gibi lider, etraf ve teşkilatlar da “çok yüzlü” tavırları rahatlıkla takınırlar. Lider, etraf ve teşkilatlarda çıkara dayalı ilişkiler ön plana çıkar. İlke ve kuralları sağlam olmayan kültürler ve teşkilatlar “yüz” kavramı gibi belirsizlik taşır. Misali açacak olursak “yüz” bir sayı mıdır? Bir emir midir? Sima mıdır? Çehre midir?

Dikkat edilirse “yüz” kavramı net ve tek bir anlam ifade etmemektedir. Yüz kavramında olduğu gibi, hayat tarzının belirleyicisi kabul edilen kültürün, bir başka deyişle toplum ve teşkilatların “ilke ve kuralları” net ve herkes için aynı şeyi ifade etmiyor veya edemiyorsa yapı “yüzsüz”leşir, anlamsızlaşır ve çekilmez bir hal alır. Böyle yapılarla ortak doğrulara ulaşılamaz

İlke ve Kuralların Önemi

Fert, toplum ve teşkilatların yaşayış tarzlarının vazgeçilmezleri olan kültürel ilke ve kurallar grupların varlıklarını devam ettirmelerinde birinci amil iken, yıkılmalarının da birinci amili haline gelebilirler.

Özellikle teşkilatlara yeni katılan ve “etraf”ı oluşturanların ilke ve kuralları yaşamamaları ve temsil etmemeleri zayıflamanın ve çöküşlerin başlangıcı olur. Yeni “etraf”la teşkilat mensuplarının yaşayış tarzlarının ilke ve kurallarında oluşan köksüz “değişme”ler nedeniyle teşkilat anlamsızlaşmış ve bütün mukaddesler etkisini kaybederek grupları çökertme noktasına gelmiş olur. Buradan hareketle denebilir ki, teşkilatlardaki “kültürel değişim” ilke ve kurallardaki olumsuz farklılaşmayı belirtir. Mesela; geçmişte toplumu oluşturan fertler;

“Önce selam, sonra kelam,

Önce refik, sonra tarik.”

İlkesini benimsemiş olduklarından, selamsız ve destursuz bir yere bir başka deyişle teşkilata girmezlermiş ve beraber olabilecekleri arkadaşlarını seçmeden yola çıkmazlarmış. Bugün bu ilke varlığını devam ettiremediğinden olsa gerek, teşkilatlarda ani dostluk(!) ve arkadaşlıklar(!) zuhur etmektedir.

Teşkilatların kültürlerinin “sabit” muharrikleri yanında değişimi sağlayıcı muharriklerinin de bulunması gerekir. “Değişken” muharrikler dinamizm için gereklidir. Yeni mensuplar teşkilata bu anlamda katkı sağlar. Ancak katkıları teşkilatın ilkelerini benimsemeleri ve yaşamalarıyla doğru orantılıdır.

Kısaca, “değişme ve değişim” kavramları “sabit”lerden yoksun ise, belirsizliklerle dolu olduğu rahatlıkla söylenebilir. “Sabit”siz değişim kavramı tıpkı “yüz” kelimesi gibi köşesizdir. Her mânâya çekilebilir.

Değişim müspet manayı tazammun eden tekâmül, teali, terakki, teceddüt anlamında kullanılıyorsa, her kültür ve sosyal yapı için gereklidir. Hayat dinamik olduğuna göre yenilenme, yücelme ve yükselme kaçınılmaz bir zorunluluktur. Kendini bu manada yenileyemeyen kültürler ve teşkilatlar başka kültürlerin ve teşkilatların tesiriyle asliyesini ve safiyetini kaybedebilir.

Değişim, şayet, inhiraf, inhitat, tereddi gibi anlamlara gelebilecek hususları ihtiva ediyorsa, değişim grupların ve teşkilatların sonunu hazırlar.

Değişime yukarıda belirtilen zaviyelerden baktığımızda, kültürde yani yaşayış tarzında değişmesi ve değişmemesi gereken hususların bulunmasının kaçınılmaz olduğu sonucu çıkar.

Sonuç

Topluma hizmeti “şiar” edindiğini ifade eden teşkilatlarda ve teşkilatların liderliğinin “etraf”larında ve kültürlerinde değişim kaçınılmazdır. Ancak değişimin yönünü belirleyemeyen, kontrol edemeyen ve “etraf”ını seçemeyen teşkilatlarının başkalaşması kaçınılmazdır. Başkalaşmanın engellenmesi birinci derecede liderin görevidir. Bunu başaramayan lider teşkilatının yok olmasına zemin hazırlar.

Böyle durumlarda “entrikacı” gizli güç odakları uşakları vasıtasıyla nice ulvî gayelerle teşekkül etmiş teşkilatları imha ettikleri bir vakıadır.

Kısaca, varlığını ilkeleriyle sürdürmek ve başkalaşımı yaşamak istemeyen teşkilatların üst yönetimi ve liderleri oynanan oyunun farkında olmaları bir zorunluluktur. Bunu fark edemeyen lider ve üst yönetimin vebali büyüktür.

*12 yıl öncesine aittir. Değişen bir şey var mı?