Mezardan Taşan Vefa

Kabristanlara yapılan her ziyaret bir uyanışa davettir. Mezarlıkta edilen her dua, ruhun kendi evine dönüşü anlamına gelir. Ve sosyal aktörler olarak -bizler- bu dönüşü anlamlandırmak; empati ve anlayış köprüleri kurmakla sorumluyuz.

Abone Ol

Mezardan Taşan Vefa

25 Mayıs 2025 Pazar günü, Süryani halkının fedakâr evladı, rahmetli Şemun Hanne Haydo’nun Basibrin (Haberli) köyündeki mezarını ziyaret ederken yalnızca bir mezarın başında durmadık; bir halkın onurunu, hafızasını ve direnişini taşıyan geçmişle yüzleştik. Bu ziyaret, sadece bir hatırlayış değil; ruh köklerimize, kültürel kimliğimize ve kadim değerlere duyulan bir vefa duruşuydu.

O mezarın başında ettiğimiz dua, kişisel bir ritüelden öte; Süryani halkının bu topraklarda yeşerttiği binlerce yıllık kültüre, değerlere ve manevi mirasa bağlılığın sessiz bir ifadesiydi.

O kutsal sessizlikte, ilahi sistemin zarafetini ve güzelliğini seyrettim. Bu seyir, insanı varoluş bilincine taşıyan derin bir ruhsal farkındalıktı. Zira her mezar taşı, faniliğin diliyle konuşur; aynı zamanda ebediyete açılan içsel bir yankıdır. Kabristanlar, bizi kalıcı olanın değerlerine yaklaştırır. Çünkü geçmişe, varlığa ve insana gösterilen her saygı, her şefkat; bizi ruhaniyetin sırlarına bir adım daha yaklaştırır.

Süryani halk kahramanı Şemun Hanne Haydo’nun yaşamı yalnızca bir direniş değil; Süryani kültürünün adanmışlık, vakar ve inançla yoğrulmuş değerlerinin ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Onun mezarını ziyaret etmek; bu değerleri anlamak, yaşatmak ve geleceğe aktarmak demektir.

Bu nedenle orada hazır ve nazır bulunan Yezidi, Kürt ve Süryani dostlara “Duvarlar Yerine Köprüler” sloganımı paylaşma ihtiyacı duydum. Bu söz, kapsayıcı yapısıyla Süryani kültürünün özünde var olan barışı, merhameti ve insan onurunu esas alan anlayışın bir yansımasıdır. Ayrıştıran değil birleştiren, dışlayan değil kucaklayan bir toplumsal ruhun inşasına işaret eder.

Zira fanilik bilinci, insanı hem edebiyata hem ebediyete bağlar. Kadim Süryani kültürü, bu bağın en derin anlatımlarını sunar. Mesele, insanda işleyen ilahi hakikatlerin zamanın tozu içinde kaybolmamasıdır. Eğer ego benliği sarar, kötü düşünceler ruhu zehirlerse; iç dünyamızda Yaradan’a açılan yollar da kapanır. Oysa hakikat, sadeleşmiş ve arınmış bir kalpte yeniden kök salmak ister.

Bu bağlamda, kabristanlara yapılan her ziyaret bir uyanışa davettir. Mezarlıkta edilen her dua, ruhun kendi evine dönüşü anlamına gelir. Ve sosyal aktörler olarak -bizler- bu dönüşü anlamlandırmak; toplumsal kesimler arasında empati ve anlayış köprüleri kurmakla sorumluyuz. Geçmişte iz bırakan atalarımız gibi, bizler de geleceği onurlandırmalıyız. Çünkü vefa, geçmişin sesini geleceğe taşıyan bir sadakattir.

Unutulmamalıdır ki, insan, ancak kendi algı seviyesi kadar anlayabilir; ilim, ahlak ve basiret açısından hangi düzeydeyse, o düzeydeki manayı kendinde bulur. Bu kişisel doğru, ilahi hakikatten beslendiği ölçüde yaşama anlam katar ve vicdanın toprağına iz bırakarak karışır. Ve orada huzurla yatar...

Bu vesileyle, Sare köyünde bizi içtenlikle karşılayan, rahmetli Şemun Hanne Haydo’nun torunları Fikri Turan ve dedesinin hatırasını yaşatmaya çalışan Şemun Turan’a; onların şahsında tüm Beth Haydo ailesine en kalbi teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.


Yusuf Beğtaş

www.karyohliso.com