Adalet Üzerine İki Kıssa, Hangisinden Hisse Alacaksınız Bakalım

Veysi ERKEN

Herkes adaletten bahsediyor.

Ama kimse cenabı Allah’ın adalet ölçülerini esas almıyor.

Adalet kelimesi dilde pelesenk olsa da ülkemizde adeta gerçekliği yoktur.

Bari kıssalardan hisse alalım.

Kıssalar farklı adalet anlayışını temsil ediyordur. Sizler Hz. Ömer’in adaletini mi, yoksa Aslan’ın adaletini mi savunuyor ve istiyorsunuz?

Bu adalet anlayışınıza ve değerlerinize bağlıdır.

Haydi, kıssalardan hisse almaya.

******

Hz.Ömer’in (ra) halifeliği zamanında Şam valisi olan, Peygamber(as)in sahabelerinden Sad b. Ebi Vakkas(ra) Şam’daki bir camiyi genişletmek ister. Bu sebeple caminin etrafındaki arsaları kamulaştırır. Herkese arsasının bedelini verir. Ancak bir Yahudi, arsasının değerinden fazla verilmesine rağmen kamulaştırılmasına razı değildir. Arsasını kaybeden Yahudi, bir Müslüman komşusuna dert yanar. “Bana zulmedildi.” Der. Müslüman vatandaş da kendisine; “Medine’ye git. Orada Halife Ömer vardır. Ömer (ra) son derece adildir. Elbette seni dinler.” Der.

Şam’lı Yahudi Medine’nin yolunu tutar. Yorucu bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaşır. Halife’yi sorar ve bulur. Hz. Ömer’e derdini anlatır. Ömer(ra) adamı dinledikten sonra bir deri üzerine şu cümleyi yazar: “Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim.” Bunu valiye ver. Der.

Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. Yolda giderken de kendi kendine konuşur. “Şam’daki idarecilerin giyim kuşamı ile oturdukları yerlerdeki depdebe nerede, Medine’deki halifede bulunan tevazu nerede. Şu mütevazi halifeyi ciddiye alırlar mı acaba?.” Sonra Şam’a varır.

Aslında valiye de gitmek istemez. Ama o kadar yolu gittim geldim, bari halifenin yazdığı şu yazıyı valiye vereyim der. Valinin huzuruna varıp, yazıyı uzatır. Vali Sad b. Ebi Vakkas yazıyı okur okumaz sapsarı kesilir. Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra Yahudi adama bakar ve: “Arsanız size geri verilmiştir.” Der. Yahudi vatandaş hayret içindedir. “Lütfen bana bu cümlenin sizi neden bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısın?.” Der. Anlatayım der, Vali Sad ve başlar ve şunları anlatır.

İslam’dan önce ben ve arkadaşım Halife Ömer (ra) İran’a satmak için 200 deve götürdük. Orada bir çete bizim develerimizi gasp etti. Paramızı vermediler. Bir şey yapamadık. Üzgün bir şekilde bir hana gidip konakladık. Orada hancıya derdimizi anlattık. Hancı bize: “ derdinizi kral Nuşirevan’a anlatın, O adil bir adamdır.” Dedi. Bizde gittik, anlattık. Kral derdimizi dinledi ve bize birer kese altın verip gönderdi. Ama biz sonuçtan memnun değildik. Hana döndük. Hancı da duruma üzüldü ve “bu işte bir hata var” dedi. Gelin tekrar krala gidelim, ben size tercümanlık yapayım dedi. Tekrar kralın huzuruna çıktık. Kral bizi dinledi, birer kese altın daha verdi ve: “Akşama kadar develeriniz size teslim edilecek. Yarın develerinizi alıp, burayı terk edin. Ama burayı terk ederken biriniz doğu kapısından, diğeriniz batı kapısından çıkın.” Dedi. Kralın huzurundan ayrıldık. Hancıya şaşkınlıkla neler oluyor? diye sorduk. Hancı; Sizin develerinize kralın oğlu ve veziri el koymuş. Tercüman da onların adamı imiş ve sizin için yanlış tercüme yapmış, yalan söylemiş. Bunlar çete kurmuşlar. Garibanların mallarına el koyuyorlarmış. Ben doğruyu tercüme ettikten sonra gerçek anlaşıldı. Dedi.

Sonraki sabah ben doğu kapısından çıkarken iki kişinin darağacında sallandığını gördüm. İdam edilenlerin başına toplanan halka sordum. Kim bunlar, neden asılmışlar?. Biri Nuşirevanın oğlu diğeri ise veziri, buraya gelen iki tüccarın 200 devesini çalmışlar. Bundan dolayı asılmışlar. Hz. Ömer’in çıktığı kapıda ise yanlış tercüme yapan, kralın oğlunu ve veziri koruyan yalancı adam darağacında sallanıyordu.

  1. yazı bana yıllar önce halife Ömer’le yaşadığımız bu olayı hatırlattı. Halife Ömer’in senin eline verdiği ve bana gönderdiği yazıda: “BİLESİN Kİ, BEN NUŞİREVAN’DAN DAHA AZ ADİL DEĞİLİM” yazıyordu. Yani halkına zulmetme, yoksa seni darağacına çekerim. Diyordu. Nuşirevan nasıl oğlunun gözyaşına bakmadıysa, ben de senin gözyaşına bakmam. Diyordu. Bundan dolayı benim benizim sarardı. Bu olaydan sonra Yahudi hem Müslüman oldu, hem de arsasını hibe etti.

* * *

Ormanlar kralı Aslan, yanında Kurt, Çakal ve Tilki olduğu halde ava çıkar. Şöyle kısa bir gezintiden sonra koca bir mandayı devirirler birlikte. Devirirler devirmesine ya, sıra ganimetin paylaşılmasına gelince işler karışır. Bakalım neler olur.

Aslan yanı başında ki Kurt'a döner ve der ki: " Hadi bakalım Kurt kardeş, şu avı adaletli şekilde paylaştırıver de afiyetle yiyelim"

Dik başlı Kurt hesapsızca cevap verir : " Ondan kolay ne var efendim" der. " Her birimiz bir bacağını alırız olur biter"

Bu paylaşım Aslan'ın hoşuna gitmez. " Ya öyle mi?" der ve bir pençede Kurt'u öldürüverir oracıkta. Sonra Çakal'a döner ; " Hadi bakalım Çakal kardeş sen paylaştır şu avı, amma adaletli olmayı unutma"der gülerek.

Az önce ki manzaradan etkilenen Çakal temkinlidir. "Efendim" der ; " Buyurun siz bu avın yarısını afiyetle yiyin, diğer yarısını da biz Tilki kardeşimle paylaşırız"

Çakal'ın adaleti hoşnut etmez Aslan Hazretlerini. " Olmadı Çakal kardeş" der ve pir pençede onu da Kurt'un yanına seriverir. Ve döner Tilki'ye usulca." Eee hadi bakalım Tilki kardeş sıra sende, sen şu avı adaletle paylaştır bari de oturup bir güzel yiyelim şu mandayı"

Tilki dersini almıştır. “Ne demekefendim der”. Siz buyurun bu mandayı istediğiniz gibi afiyetle yiyin. Siz doyduktan sonra kalanlar bu fakir kulunuza yeter de artar bile."

Kurnaz Tilki tamda Aslan'ın duymak istediklerini söylemiştir. Tebessüm ederek Tilki'ye şöyle der : " Aferin Tilki kardeş. Bu paylaşım hoşuma gitti. Lakin sen bu adaleti kimden öğrendin söyle bakalım?

Tilki müthiş zekâsının eseri olan cevabı yapıştırıverir:" Kimden olacak efendim, işte şurada yatan Kurt'la Çakal'dan öğrendim"

Selam ve Sabırla…