Cenneti-i Muallâda Olasın ENDER

Veysi ERKEN

“İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akar ya” diyordu merhum Necip Fazıl.

Kıvrım kıvrım bir hayatın akabinde 13.10.2018 tarihinde cenabı Allah’ın rahmeti ve merhametine firar etti ENDER.

Ahmet Ender Gökdemir.

Dile kolay gelir.

Tam kırk yedi yıl önce tanışmıştık Gaziantep’te.

Yer Gaziantep Lisesi.

Aynı ülkünün peşindeydik.Delikanlıydık. Kanımız delice aktığından olsa gerek yerimizde duramıyorduk.

Hareketliydik. Nerede hareket orada bereket diyorduk.

  1. getirtirdik Ankara’dan. Kendi üç beş kuruşumuzla.

Zarar ederdik dergilerden. Çoğu hediye edilirdi ülkü için.

Az koşturmadık ENDERLE.

Cuma Biner, Cebri Karahan, Filistan Gültekin, Bahadır Denktaş ve ben.

Bedel ödedik İlayı Kelimetullah için.

Dostumuz merhum Ahmet Ender’in annesinin misafiri olduk ÇIKZORIT mahallesinde.

Kahvehanedeki tavlalara sembolümüzü nakşettik nizamı âlem için.

Böyle başlamıştı arkadaşlığımız ve dostluğumuz. Zorunlu bir ayrılık ve bir öğretim dönemden sonra tekrar Ankara’da karşılaşmamız.

Ben Ankara Atatürk Lisesinin son sınıfına kaydımı yaptırmıştım.

Cuma ve Ender bir avukatlık bürosunda çalışıyorlar ve üniversite için hazırlık yapıyorlardı.

Bir gün büyüklerimizin ANDA diye bir kitap dağıtım şirketini kurduklarını oraya getirilen kitapların taşınması için yardıma gidileceğini ilettiler bizlere.

Cuma ve Enderle ikinci karşılaşmamız orada oldu, yolumuz Ankara Yüksek Öğretmen okulunda da kesişti ve Enderin vefatına kadar görüşmemiz devam etti.

Merhum ENDER dostumla ilgili hatıraları, sevinçleri, kederleri, kavgaları yazacak olursam emin olun bir roman olur. Hem de binlerce sayfalık roman.

Şu bilinmelidir ki, Ahmet ENDER bir ülkü adamıydı.

Kusuru ve sevabıyla bir ülkü deviydi.

Candan bir dost idi.

Anlaşamadığımız şeyler elbette olmuştur.

Ayağından yaralıydı.

Ama asıl yarası gönül yarasıydı.

Vefasızlıkları hepimiz gibi yaşadı.

Evine sık olmamakla birlikte ziyarete giderdim.

En son Cuma Biner arkadaşımızı yanıma alıp ziyaret etmek istemiştim. Telefonda halinin iyi olmadığını ifade etti. Bu sebeple gidemedim ziyaretine.

En son wattsapp denilen mesajlaşma vasıtasıyla “Ben O’yum” başlıklı yazımı göndermiştim. Okudu mu? Allah bilir.

Biz hep O diye kaldık. Umarım ki, kalırız da.

İşte böyle aziz dostlar.

İki kapılı bir han olan dünyamızın çıkış kapısından bir dostumuz daha çıkış yaptı.

Vade doldu.

Cenabı Allah istemezse hiç kimse ölemez.

Ölüm yokluk değildir bizim için.

Ölüm yeni yaşayışın başlangıcıdır.

Hayatı anlamlı kılan yaşanma tarzıdır.

Merhum Ömer Muhtar’ın ifadesiyle “hayat iman ve cihad”tır.

Böyle bir hayatı olanın ölümden korkusu yoktur.

“Saniyesine hükmedemediği bir hayat için fırıldak olmaz” kişi.

Tabii ki, kişilik ise.

Merhum dostum ENDER de nadirattandı. Hayatı iman ve cihad olarak bilenlerdendi. Bunun için fırıldak değildi.

Eksiği, kusuru, hatası ve sevabıyla DİK duranlardandı.

Tanıdığım ENDER,

DİK DURDU, DİK YAŞADI, DİK YÜRÜDÜ ve DİK ÖLDÜ.

Cennet-i Muallâda, Hz. Peygamberin (s.a.v.) ravzasında olasın ENDER dost.

Cennette Buluşmak ümidiyle.

Cenabı Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez.

Cenabı Allah’ın rahmeti, merhameti, esenliği ve gufranı üzerine olsun.

Selam ve Sabırla…