MİDYAT GÜNDEM - Medya, sinema ve sosyal medyanın yükselişi, şiddet ve ahlaki erozyonun temel sebebi mi, yoksa yalnızca toplumsal sorunlarımızın bir yansıması mı? Uzmanlar ve kamuoyu, bu hayati soru etrafında ikiye ayrılıyor.

Ankara – Son yıllarda artan şiddet olayları, cinsel taciz vakaları, hırsızlık ve nefret söylemleri, toplumda derin bir endişeye neden oluyor. Her gün yeni bir olayla sarsılan vatandaşlar, parmaklarını doğrudan ekranlara uzatıyor: "Geleneklerimize uymayan diziler, şiddet dolu filmler, kontrolsüz sosyal medya içerikleri gençlerimizi ve aile yapımızı bozuyor. Yetkililer harekete geçmeli!"

Bu isyan ve haklı kaygı, aslında çok katmanlı bir tartışmanın sadece görünen yüzü. Şiddet ve ahlaki yozlaşma gerçekten de ekranlardan sokağa mı taşıyor, yoksa medya, zaten var olan toplumsal sorunlarımızın acımasız bir aynası mı?

Ekranların Büyüsü ve Genç Beyinler

Yayınlanan birçok dizi ve film, toplumun temel ahlaki değerlerini sorgulatan, hatta yer yer meşrulaştıran içerikler barındırıyor. Şiddetin sıradanlaştığı, adaletin bireysel intikamla sağlandığı, ahlak dışı ilişkilerin norm olarak sunulduğu kurgular, genç zihinleri derinden etkiliyor. Özellikle oyunlar ve sosyal medya fenomenleri aracılığıyla gençler, gerçek hayattan kopuk, sanal ve çoğu zaman saldırgan karakterlerle özdeşleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

Bu durum, birçok ebeveyn ve eğitimci için en büyük tehditlerden biri. Onlara göre, aile yapımıza ve geleneklerimize aykırı bu yayınlar, gelecek nesillerin değer yargılarını kökten değiştiriyor. Bu nedenle, dizi, sinema, klip ve sosyal medya paylaşımlarının daha sıkı denetimden geçirilmesi ve caydırıcı cezaların uygulanması yönündeki talepler her geçen gün artıyor. Kamuoyu, nasıl ki İsrail-Filistin çatışması gibi hassas konulardaki paylaşımlar engelleniyorsa, şiddet ve ahlaksızlık içeren içeriklerin de aynı şekilde kısıtlanmasını istiyor.

Tek Yönlü Bir Çözümleme mi?

Ancak konuya daha geniş bir perspektiften bakan uzmanlar, medyanın tek başına bu sorunların nedeni olamayacağını belirtiyor. Sosyologlara göre, medya bir semptomdur, hastalığın kendisi değil. Toplumdaki ekonomik eşitsizlik, işsizlik, eğitim sistemindeki aksaklıklar, aile içi iletişim sorunları ve psikolojik destek mekanizmalarının yetersizliği gibi köklü sorunlar, asıl şiddet ve suçluluk nedenlerini oluşturuyor. Medya, yalnızca bu ortamda yeşeren şiddet kültürünü besleyen bir araç görevi görüyor.

Bir aynaya bakıp yansımasından şikayet etmek yerine, neden yansımamızın bu halde olduğunu sorgulamalıyız. Ekranlardaki şiddet, aslında toplumumuzun içinde biriktirdiği öfke, hayal kırıklığı ve umutsuzluğun bir yansıması olabilir.

Türkiye Tarımı: Rekor Üretim Ama Verimlilik Sınavı
Türkiye Tarımı: Rekor Üretim Ama Verimlilik Sınavı
İçeriği Görüntüle

Denetim ve Yasaklama Yeterli mi?

Yetkililerin denetim mekanizmalarını sıklaştırması yönündeki talepler, uygulamada büyük zorluklarla karşılaşıyor. Dünyanın dört bir yanından gelen içeriklerin yer aldığı sosyal medyanın tamamını kontrol etmek neredeyse imkânsız. Ayrıca, “ahlaki değerlere uymayan içerik” tanımı oldukça subjektif olup, ifade özgürlüğü sınırlarını ihlal etme potansiyeli taşıyor.

Bu noktada, çözümün sadece yasaklamak ve cezalandırmakla sınırlı kalmaması gerektiği düşünülüyor. Zira her yasak, bir kısıtlama döngüsünü de beraberinde getirebilir.

Gelecek İçin Ortak Sorumluluk

Toplum olarak geleceğimize sahip çıkmak, sadece devletten ve yetkililerden medet ummakla gerçekleşmez. Bu konuda atılması gereken adımlar, çok daha geniş bir alanı kapsıyor.

  1. Aile Sorumluluğu: En büyük sorumluluk biz ebeveynlere düşüyor. Çocuklarımıza medya okuryazarlığı becerisi kazandırmak, onlarla içerikler hakkında konuşmak ve ekran dışı aktivitelere yönlendirmek, şiddetin panzehiri olabilir.
  2. Eğitim Sistemi: Okullar, sadece ders notlarına odaklanmamalı. Değerler eğitimi, empati ve eleştirel düşünme becerileri müfredata daha etkin bir şekilde dahil edilmeli.
  3. Sivil Toplum ve Diyanet: Camiler, dernekler ve sivil toplum kuruluşları, aile yapısını ve ahlaki değerleri güçlendirecek etkinlikler düzenleyerek toplumsal bilinci artırmalıdır.
  4. Devlet Mekanizması: Denetimlerin artırılmasına ek olarak, şiddetin kök nedenleri olan ekonomik ve sosyal sorunların çözümü için bütüncül politikalar oluşturulmalıdır.

Unutulmamalıdır ki, çocuklarımız bizim en büyük mirasımızdır ve onların bu karmaşık dünyada kaybolmasına izin vermek, en büyük ihmal olacaktır. Geleceğimiz için, ekranlardaki yansımanın ötesine geçerek, bizzat kendimizi ve toplumumuzu iyileştirme yolunda harekete geçme vakti gelmiştir.

Ekranlardaki Şiddetin Gölgesinde Bir Toplum

Kaynak: www.midyatgundem.com