Bilinenlerin Yanlış Bilinmesi

Gelinen noktada, sorun, bilinmeyenlerde değil, bilinenlerin yanlış bilinmesindendir. Samimiyetsiz ve maddiyatçı yaklaşımlar nedeniyle kültürel ve ruhani düzlemdeki ihtiyaçların gereği gibi karşılanmaması, bilinen kavramlardaki anlamın yeteri kadar öğrenilmemesi ve düşünce yapısında yerli yerine oturmaması, bu hususta bireysel çabaların da yetersiz olması, bilinenlerin yanlış bilinmesinde en büyük dezavantajdır.

Bu olumsuz durum, içsel boşluğa sürüklerken, insanın hakikatten uzak kalmasına ve başka arayışlar içerisine girmesine neden oluyor. Dolayısıyla anlatılan hakikatlerin beyne olduğu kadar, kalbe ve ruha de ulaşması hayati önem arz etmektedir.

Bunun bilinmesinde ve bu doğrultuda çözüm yollarının aranmasında büyük fayda vardır.

Süryani kültürünün duayen yazarı Barebroyo / Abulfarac (1226-1286) bu hususta şöyle fikir beyan etmektedir:

‘‘Ruhun sırlarını yazan kişi şayet ruhun yönlendirilişi ile yazmıyorsa ve ruh, onun cümlelerine tatlılığını katmıyorsa, o insan, yankı yapan bakırdan ve ses çıkaran çalgı aletinden başka bir şey değildir. Zira ruhun sırlarını ruhtan öğrenen kişinin sözleri insanları mest eder. Yüreklerinden bütün sıkıntıları söküp atar.’’

Bu açıdan baktığımızda, bilmeliyiz ki, zaman zaman zihnimizde geçen zehirli niyetlere ve toksik düşüncelere çok dikkat etmemiz gerekir. Çünkü büyük bir RADAR orada bir yerde her şeyi kayıt altına alıyor ve ona göre ceza kesiyor. Gelecek diye bilinen bir AKİBET de kuytu bir köşede bizi dinliyor ve ona göre karar veriyor. Bu yüzden özdenetim mekanizmasını (içsel fren sistemini) güçlü kılmamız icap eder. Bireysel huzur ve toplumsal ahenk için bu zorunludur. Çünkü günün sonunda bedeli veya cezayı o RADARIN kayıtlarına ve AKİBETİN kararlarına göre ödeyeceğiz.

Saygılarla

Yusuf Beğtaş