Toplumun ortak değerleri nasıl bu kadar göz ardı edilir hâle geldi?
Değerli bir eğitimci, yıllarını insan yetiştirmeye adamış bir hocamız, hepimiz için ibret verici bir olayı bizlerle paylaştı. Bu olay, yalnızca bireysel bir gözlem değil; aynı zamanda eğitim sistemimizin ve toplumsal değerlerimizin geldiği noktayı sorgulamamıza vesile olacak türden.
Eğitim yalnızca bilgi aktarmakla sınırlı değildir. Ahlaki değerleri, saygıyı, görgüyü, empatiyi de kazandırmalıdır. Ancak bugün, ne yazık ki bu yönümüzün ciddi bir çöküş yaşadığını gözlemliyoruz. Hocamızın aktardığı olay bu durumu çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor:
"Bugün beni derinden etkileyen bir olay yaşadım. Evden çarşıya gitmek üzere dolmuş durağına yöneldim. Kısa bir bekleyişin ardından gelen dolmuşa bindim. Ancak içeriye adımımı attığım anda karşılaştığım manzara beni hem şaşırttı hem de hayal kırıklığına uğrattı.
Dolmuş tamamen doluydu. Yaşlı kadınlar ve erkekler ayakta yolculuk ediyordu. Gençler ise koltuklarında yayılmış şekilde oturuyordu. Hatta içlerinden biri –yaklaşık 14-15 yaşlarında bir kız ve erkek arkadaşı– ayak ayak üstüne atmış, yüksek sesle kahkahalar eşliğinde sohbet ediyor, bir yandan da çekirdek çitliyordu. Yolculuk eden diğer insanların varlığı, onlar için adeta yok hükmündeydi.
Bu tablo karşısında utandım. Sadece bir öğretmen olarak değil; bir birey, bir insan olarak büyük bir üzüntü hissettim. Sessiz kalamazdım. Gençlere, nazik bir dille bu davranışlarının yanlış olduğunu, yaşlılara yer verilmesi gerektiğini, toplu taşıma araçlarında çevreye saygı göstermenin önemini anlattım. İyi mi ettim, kötü mü bilemem; ama içim elvermedi bu duyarsızlığa sessiz kalmaya."
Bu olay, bizleri şu sorularla baş başa bırakıyor:
Biz bu yaşlardayken böyle miydik?
Saygı nereye kayboldu?
Toplumun ortak değerleri nasıl bu kadar göz ardı edilir hâle geldi?
Elbette bu tablo yalnızca gençlerin suçu değil. Asıl mesele; bu davranışların neden bu kadar yaygınlaştığı ve toplumda normalleştiği... Suç yalnızca çocuklarda ya da gençlerde değil; ailede, eğitim sisteminde ve genel toplumsal yapıda aranmalıdır. Hepimizin bu konuda sorumluluğu var.
Artık sadece akademik başarı peşinde koşan bir eğitim anlayışı yeterli değil. Adab-ı muaşeret, büyüklere saygı, toplumsal duyarlılık gibi değerler, eğitim sistemimizin vazgeçilmez parçaları olmalı. Aileler, çocuklarına bu değerleri küçük yaşlardan itibaren kazandırmalı; öğretmenler ise hem rehber hem de rol model olmalıdır.
Çocuklarımıza yalnızca sınav kazanmayı değil, iyi insan olmayı da öğretmek zorundayız. Çünkü saygının, ahlakın ve empati duygusunun eksik olduğu bir toplumda hiçbir başarı kalıcı değildir.
Bugün yaşanan bu olay, bir öğretmenin gözünden küçük gibi görünen ama aslında çok büyük bir sorunun yansımasıdır. Saygı artık bir lüks değil; toplumun ayakta kalması için bir zorunluluktur. Bu bilinçle hareket etmeli ve değerlerimizi yeniden inşa etmeliyiz.
Yazık… Gerçekten çok yazık…
Ama unutmayalım: Hâlâ geç değil.