Amerika ve Modern Türkiye’nin Oluşumu!

 Veysi ERKEN

               Allah insana, biz Müslümanlara “İkra” oku dedikçe bizler okumadan ve öğrenmeden uzaklaştırıldık.

            Diğer ülkeleri bilmem ama ülkemizde okuma ve öğrenme arzusunun köreltildiğini rahatlıkla ileri sürebilirim. Bilhassa yönetim kademelerini işgal edenlerin marifetiyle bunun gerçekleştirildiğini söyleyebiliyorum.

            Bunu laf olsun diye söylemiyorum.

            İlmi çalışmaların merkezi kabul edilen üniversite mensuplarından biliyorum. Zira hayatımın önemli yılları üniversitede geçti.

            Maalesef “okumamak”la övünen öğretim üyesi sayısı küçümsenmeyecek kadar çoktur.

            Hatta “cahillik mutluluktur” diye üniversite mezunumuzun sayısı epey fazladır. Hele hele mezun oldum artık okumama gerek yok diyenler kesif bir şekilde artmaktadır.

            Peki, bunun sebepleri neler olabilir.

            Kanaatime göre zihinlerimiz işgal altında oluşu en önemli nedenlerden biridir. Yüzyıldan fazla bir zamandır maalesef zihin ve kültür anlamında bir soykırıma uğratıldık ve uğratılıyoruz.

            Bunu yeni fark etmiş değilim.

            Ama okuduğum her kitap bana bir şey kazandırıyor ve bu tespitimi kuvvetlendiriyor.

            Yeni okuduğum kitaplardan birisi Ali ERKEN Bey tarafından hazırlanan “Amerika ve Modern Türkiye’nin Oluşumu” isimli kitaptır.

            Hayırseverlik faaliyetleri adı altında Rockefeller ve Ford vakıflarının sağlık ve eğitim alanlarımızı nasıl işgal ettiğini ve zihnimizin soykırıma uğratıldığını anlatıyor. Özellikle yetiştirdiklerini/ devşirdiklerini ve misyonerleştirdiklerini ülkemizde işbaşına getirterek sağlık ve eğitimimizi nasıl işgal ettiklerini öğrenmiş oluyoruz. İsim isim yer alıyor kitapta.

            Hem de kendi belgeleriyle. Bu vakıflar “Amerikan emperyal projesinin kuruluşunda önemli aygıtlar olarak değerlendirir. Örneğin Parmar Rockefeller ve Ford vakıflarını yöneten seçkinlerin ABD dış politikasında “uluslararasıcılığı” teşvik ettiğini ve üst düzey yetkililerin birçoğunun Amerikalı karar-oluşturucu elitler doğrudan işbirliği içinde çalıştığını ya da onların saflarına katıldığını iddia eder. S.31”

            Sağlıkla ilgili şu ifade meramımı anlatmaya yeter herhalde. “Ninkovich Rockefeller Vakfının Uzakdoğu’daki faaliyetlerini konu alan araştırmasında vakfın tıp çalışmaları sayesinde bilimsel akılcılığı teşvik ettiğini ve güçlü bir doğal tıp geleneğinin asırlarca hâkim olduğu Çin’de kültürel bir dönüşüm arzuladığını savunur. s.32”

Tabii ki oyun büyük ve Türkistan tıbbını imhaya yönelikti. Türkiye bundan nasibini aldı ve tıbbımız imha edilerek yerine sun’i ilaçlara dayalı kendi tıpları hâkim kılındı.

            Tabii ki, hâkim kılma doğrudan değil kendi yetiştirdikleri elemanların ülkemizde istihdamı marifetiyle imkân buldu.

            Bunu sağlamak için tıbbımız kötülendi yetiştirmeleri vasıtasıyla. “Modern dünya dünyada mistik tıbbî pratikler ya da ‘şarlatanlar’ artık iş göremeyecek, insanlar bilimsel tıp aracılığıyla tedavi için daha iyi yollar bulacaktı. s.44” deniliyordu.

             Bugün tıpçılarla konuştuğumuzda zihin olarak nasıl esir olduklarını görüyoruz. Sohbet ettiğim doktorlar sorularıma cevap veremeyince biz bu ilaçları kullanmazsak kendimizi inkâr etmiş oluruz diyebiliyorlar.

            Esasında haklıdır arkadaşlar.

Çünkü tıp öğretimini süreç ve içerik olarak Amerikan zihniyetiyle yetiştirilenler tarafından kurgulamış vaziyettedir. Yetişenler de bu zihniyetle yetiştiriliyor.

            Tabii ki tahribat ve kurgulamalar sadece tıp sahasında değil, toplumun bütün fertlerini ilgilendiren talim ve terbiye sahasında da hâkim kılınmıştır.

            Tıb alanında olduğu gibi “maarif alanı”nda -Amerikalılar tarafından elemanlar yetiştirilmiş ve misyonerleştirilmişler maarifin tepesinde ve karar mekanizmalarında istihdam ettirilerek- kendi değerlerine yabancı nesiller yetiştirilmiştir.

Böylece ülkemizde talim ve terbiyenin amacı, programı ve muhtevası yabancılaştırma üzerinde inşa edilmiş oldu.

            Maarifte “Türkiye’deki eğitimli seçkinler kültürün Batılılaşmasının başını çekmekteydi; ama sanat, edebiyat ve tarih alanında Batılı hümanistlerle pek az temasları vardı. Beşeri bilimler alanındaki Rockefeller bursları Türkiye’deki “yaratıcı azınlığa” Batılı sanat geleneği hakkında daha derin bir kavrayış kazandırmayı amaçlamıştı. John Marshall İslami inançları ‘içeriden değiştirecek’  bazı yerel unsurları ortaya çıkarmak umuduyla Osmanlı-İslam tarihiyle ilgili çalışmaları da teşvik etmişti. S.236”

 Bu durum hem tıp hem de maarif alanında bugün de devam ediyor. Dolayısıyla bu tezgâhtan “Salih insan” yetişmiyor ve yetişemez.

Özetle şunu söyleyebilirim.

Okumayanlar cehaleti mutluluk sanır ve piyon haline dönüşerek yabancılara bilerek veya bilmeyerek hizmet eder hale gelebilir.

Türkiye’de mebzul miktarda piyon mevcuttur maalesef.

Hâsılı kelam uzun vadeli bir şekilde oynanan bu “yıkım oyunu”nu anlamak isteyenlere “Amerika ve Modern Türkiye’nin Oluşumu” kitabını tavsiye ediyorum.

İlgilenelim, okuyalım ve bilgilenelim ki kölelikten kurtulalım.

Aksi takdirde zihni soykırıma uğramış bir şekilde kölelik düzeni devam eder.

            Selam ve Sabırla…

            *Ali Erken: Amerika ve Modern Türkiye’nin Oluşumu, Türkçesi Ebru Kılıç, Vakıfbank Kültür Yayınları, Aralık 2020- İstanbul.