Sevgiyle yapılan her iş, Tanrı’ya sunulmuş bir ilahidir. Ne iş yaparsak yapalım; içine sevgi, iyi ahlak ve iyi niyet kattığımızda, o artık sıradan bir iş olmaktan çıkar. O, ruhumuzun izini taşır.
Ruh ve Emek
Bazı işler vardır, yaparız ama içimizde bir boşluk kalır. Bir de öyle işler vardır ki, yaparken yorulsak da bittikten sonra içimizi saran derin bir huzur olur.
İşte o farkı, yalnızca elimizle değil, ruhumuzla çalıştığımızda anlarız.
Samimiyetle yapılan her şey insanı tamamlar. Bu sadece bir iş değil, bir dua gibidir; içtenliğin eyleme dönüşmüş hâlidir.
Süryani bilgeliği şöyle der: “Ruhunu kattığın şey seni bırakmaz.”
Ne kadar doğru!
Çünkü ruhla yapılan her iş, sadece bir sonuca değil, kalbe de dokunur.
Aziz Mor Efrem’den (306-373) öğreniyoruz: ‘‘Sevgiyle yapılan her iş, Tanrı’ya sunulmuş bir ilahidir.’’
Ne iş yaparsak yapalım; içine sevgi, iyi ahlak ve iyi niyet kattığımızda, o artık sıradan bir iş olmaktan çıkar. O, ruhumuzun izini taşır.
Süryani kültüründe taş taş üstüne koyan ustalar vardı. Bu taşlara sadece çekiç değmezdi; samimiyet, sessizlik ve emek değerdi. Bu yüzden o yapılar yalnızca duvarlardan ibaret değildir; görünmez bir ruh taşır.
Bizler de ne yapıyorsak, ona kalbimizin güzelliğini katarsak, o iş bize geri döner. Belki bir teşekkür olarak, belki içimize doğan derin bir sevinç olarak…
Ama mutlaka döner. Çünkü ruhun emeği asla boşa gitmez.
Süryanice’de “ḥadutho / hadutha” diye bir kelime vardır. Anlamı: İçten gelen sevinç.
Bu, gülmekten öte bir ruh hâlidir.
İnsanın içi rahatsa, yüreği huzur bulmuşsa, işte o gerçek sevinçtir. Onun kaynağı da, ruhla yapılan iştir.
Bir işi sadece bitirmek için yaparsak, bedenimiz çalışır ama ruhumuz yorulur. Ama onu kalpten geldiği gibi yaparsak, bedenimiz yorulsa da ruhumuz büyür.
Ne iş yaparsak yapalım, eğer iç huzurumuz yerindeyse, doğru yoldayız demektir. Bu nedenle ruhumuzun çağrısını dinlemeliyiz. Çünkü insan ancak içinden gelen sesi izlediğinde gerçek yolunu bulur.
Kadim Süryani bilgeliği şöyle der: “Kendisiyle barışık olmayanın eliyle yapılan iş, başkasına huzur vermez.”
O yüzden önce kendimizle barışmalı, içimizle dost olmalıyız.
Çünkü ruhunu verenin yaptığı iş, sadece bir iş değil, aynı zamanda kalıcı bir izdir.
Bu dünya fanidir. Ama ruhla yapılan işler kalıcıdır. Çünkü pozitif değerlerle hayatı ayakta tutan ruh, asla ve asla bozuk güdüler ve arızalar taşımaz.
Ve unutmayalım: Kalpten gelen hiçbir emek boşa gitmez. Çünkü o, bizi biz yapan şeydir.
Yusuf Beğtaş