Süryani Kültüründeki Manevi Ritüellerin Anlam ve Önemi

https://www.karyohliso.com/articles/article/6069

Süryani kültürü içerisinde bilhassa kiliselerde musiki ile icra edilen manevi ritüellerin çok yönlü derin bir felsefesi vardır. Didaktik üsluplar ve eğitsel anlamlar taşıyan bu ritüellerin temel amacı, zihnin patolojik sorunsalını, ruhun istikrarlı ve sağaltıcı düşünceleriyle ısıtmak ve bağdaştırmaktır. Bu sorunsalı, sosyal donanımlara dönüştürmektir. Bu ritüeller sayesinde insan zihni, duyuları, düşüncesi, alt ve üst bilinç yetisiyle birlikte ilahi hakikatin/hikmetin olgunluğuna, kreatif üretkenliğine yani gerçek sevgi diyarına yükselir ve bu sayede insan, bencillikten, kurumlanmadan, farklılıktan, aykırılıktan, gayrılıktan, karşıtlık ve zıtlıktan arınır ve çelişkilerin bulunmadığı hatta bunların esamesinin dahi okunmadığı, güçlü bağlarla söz konusu zihin yapısıyla da ilişki kurarak, geniş bir yürek birliğine yöneltilir ve böylesine bir makama yükseltilir.

Aslında bu manevi ritüellerin kapsadığı anlam, insandaki içsel karanlığı dağıtmaya ve içsel boşluğu doldurmaya dönüktür. Çünkü gerçek ilahi sevgi içsel dünyayı keşfetmekle mümkündür. O dünyayı keşfedip orayı, o sevginin ışıklarıyla aydınlatmadan ve dış dünyada da onun gereklerini yerine getirmeden, insanın içindeki gösteriş, kurumlanma, tafra, şişinme gibi maddî değerlerin yerini ne yazık ki maneviyat almıyor. Onun için ezbere dayanarak değil de, kadim dil Süryanicenin o pozitif enerji yüklü geliştirici/dönüştürücü kavramlarının anlamını kavrayarak yapılan manevi ritüellerin, gerek icrası gerekse insanda bıraktığı ruhsal etki bambaşka bir etki ve apayrı bir hazdır. Burada elbette ki mesele dil meselesi değildir. Mesele dilden ziyade insanı harekete geçiren, motive eden o kavramların yüklü olduğu anlamın hissedilmesidir. Kilisede bulunmak suretiyle, salt görsel açıdan yapılan herhangi bir ritüelin arzulanan hazzı ve etkiyi vermesi beklenmemelidir. Çünkü içselleştirilmeden yapılan ritüeller bedensel bir hareketten başka bir şey değildir. Selam vermenin anlamını bilmek bile, selam verme eylemine başka bir anlam ve keyif katıyorsa, manevi ritüellerin çağrışımlarını ve anlamını bilerek, onları kalben/ruhen hissederek yapmanın verdiği doyumsuz hazzı ve o hazzın insanda yaratacağı etkinin kapsamını tarif etmenin imkânı yoktur. Çünkü o haz anında ilahi irtibatın kapısı aralanır. Somut anlamda anlaşılması için bunu şöyle örneklendirebiliriz. İnsanı bir bilgisayara benzetirsek eğer, bu irtibatı ana bilgisayara bağlanılan anlar gibi görebiliriz. Ana bilgisayara bağlanıldığında, kendi küçük bilgisayarındaki kısıtlı/sınırlı bilgilerin ötesine geçen insana evrensel bilgiler de açılmış olur. Çünkü o esnada ilahi merkeze bağlanılmıştır ve akış gerçekleşmektedir. Bağlantı/irtibat anlarına ne kadar çok sevgi ve samimiyet karışırsa, ilahi akışın etkisi de o oranda büyür. İnsan o denli manevi faydalar kazanır, yükselişler yaşar, yaşamı da o ölçüde anlamlı ve doyumlu olur. İnsan öyle pozitif bir ruh haline kavuşur ki, herkesin her gün başka türlü gördüğünü, o pozitif anlamda farklı görür ve ona göre farklı davranır.

Süryani kültürünün mistik yaklaşımında insan zihni, Rabb’in mihrabıdır. ‘‘Mihrabın kutsallığını bozmak’’ ise onu sevgisiz düşüncelerle doldurmak demektir. Eğer zihin sevgiyle, iyilikle dolu ise bu insanın sözlerine ve eylemlerine de yansır. Sevginin yokluğunda ise bilgelik baltalanır. İnsanın eylemleri hırçınlaşır, huzursuzlaşır. Bu da hayatı zehirlediği gibi, işleyişe ve akışa negatif etki yapar. İşte manevi ritüellerin anlam ve önemi de tam burada ortaya çıkar. Zira “Ritüellerin amacına göre, her insanın hayatta yapması gereken muayyen bir görevi vardır. O da kendine giden yolu bulmasıdır. O yol ile şahsi olgunlaşmasını sağlamak ve iç dünyasındaki küçük yolları, büyük yollara bağlamasıdır.” Buradaki asıl amaç, içsel dünyadaki tali yolları mutlak hakikate götüren ana yola bağlanmak ve ilahi sevginin değerleriyle kişisel aydınlanmaya katkı sağlamaktır. Bu katkılarla açılan ruhsal gözün iç görüleri ve sunduğu faydalar çok belirleyicidir. Aydınlanmanın başka bir ifadesi olan gönül gözünün açılması, her türlü kırılganlığı ve alınganlığı aşan yargısız/temiz bakabilmenin içsel anahtarıdır. Bu anahtar, arınmışlığın, saflığın, olmuşluğun, tevazuun, sevginin, şefkatin, merhametli farkındalığın hal ve bilinci içinde olmanın, olabilmenin kapısını açar.

Manevi ritüellerin uygulamasındaki esas amaç önce dıştan içe ardından içten dışa insana öğrenmesi ve yapmaması gerekenleri öğretmektir. Öğrendikleriyle bozuk güdüleri törpülemesini, iyi ahlak sahibi olmasını ve bu iyi ahlakla büyümesini/olgunlaşmasını sağlamaktır. İnsanın kendi içinde öğrendiklerini özgün kişiliğiyle sentezleyerek, kuvveden fiile geçişine katkı sunmaktır. Çünkü dışarıya yansıyanlar iç dünyada olanlardır. Bu nedenle dışsal dünyadaki uyumu yakalamak kadar, içsel dünyadaki uyumu da yakalamak çok önemlidir. Bu, inisiyatik bir süreç meselesi olsa da, manevi ritüellerin uygulamaları sayesinde insan öğrendiğini/bildiğini hayatta test eder, o bilgileri hayata aktarır. Öyle bir dereceye gelir ki, o bilgiler sayesinde uygulamayı artık nefes alır verir gibi yapar. Bu durum, ritüellerin uygulamasına dayanan disiplinle ve eğitimle pişmek anlamına gelir. Böylelikle artık insanın her hal ve tavrı onun içinden taşan ışık ile taçlanır. Ancak bunun gerçekleşmesi, kişiden kişiye olduğu gibi, içsel uyanışın ve ruhsal farkındalığın oranına göre de değişkenlik arz eder.

Manevi ritüellerden elde edilen kişisel maneviyat ve yönetimsel ruhaniyet olmadan, güncelin iniş-çıkış ve gel-gitlerinde yaşamın anlamı ve maksadı maalesef dağılmakta ve hatta bazen kaybolmaktadır. Çünkü yaşam -manevi boyut olmadan- aşikâr biçimde tek başına bir realiteye sahip değildir. Yaşam, görünen (madde/beden/fizik) ve görünmeyen (mana/ruh/metafizik) dünya üzerine kuruludur. Kâinatın işleyiş sisteminde madde ve mana eşdeğer hareket eder. Görünmeyen manevi dünyanın gerçeklerine (manaya) vakıf oldukça ve bu dünyanın pozitif gücü arttıkça maddi âlem daha çok zenginleşir. Dolayısıyla sanılanın aksine, küçük-büyük herkesi ilgilendiren maneviyat/ruhaniyet, hayatın özü demektir. Sahte benliği ve nefsaniyeti dizginleyerek insaniyeti ve hakiki benliği ayakta tutmak demektir. Yaşamın dalgalı sularında -esnek iradenin tutumlarıyla- daha rahat yüzebilmek için ruhun aktif olması demektir. Bedenin dizginlerini ve yönünü ruha teslim etmesi demektir. Kilisede belli usul ve prensiplere dayalı olarak yapılan toplu ya da bireysel ibadet, ritüel ve törenler yahut diğer disiplinler, özden/ruhtan uzaklaşmamayı hatırlatan mükerrer bir eylemdir. Ruhu besleyen bu mükerrer döngü, içsel karanlıkları dağıtmayı; dertlere katlanmayı değil onları katlamayı ve hatta onlardan kurtulmayı öğretir. Dolayısıyla kilisede var olan bütün ibadetlerin/disiplinlerin ve ritüellerin amacı, insanı yaşamın pozitif döngüsünde ve akışında tutmaktır. İnsanın ruhsal gelişimine (tekâmülüne) ve özdenetimine hizmet etmektir. Gerçek bilgelik kaynağının bulunmasına yardımcı olmaktır. Özüne/ruhuna yakın kılmaktır. O öze/ruha ait ilahi yazılımı ve programı kavramaya çalışmaktır. Bu bağlamda yüksek bilinç ve sorumluluk yaratmaktır. Çünkü insanoğlu bilinmezliklerle dolu bu dünyada, bilinmezliğin sır perdelerini aralayan, bilinmeyenin sırrına varmak için devamlı uğraş veren bir varlıktır. Bu durum, aslında ilahi ışıktan/hakikatten kopan insanın anlam arayışıdır. İnsanoğlu doğduğu gün rahmin/özün besleyici şefkatinden/rahatlığından kopar. Bu kopuş insan için bütün olumsuzlukların başlangıcı olur. Aynı şekilde ilahi özden kopan insan da yaşamın besleyici anlamını/rahatlığını yitirir. Sevgi ve yuvanın ruhu YARADAN olduğuna göre, sevmek O’nunla bütünleşmek demektir. Yuva (öze)dönüştür. Bencillik, dışlama, ötekileştirme, çekememezlik, kıskançlık, kin, gurur vb. nefret ve nefret türevleri ise, özden/yuvadan uzaklaşmayı ifade eder. Çok az insan ölmeden önce yani henüz hayattayken o yuvaya geri dönebilmektedir. İşte farklı manevi disiplin ve ritüellerin amacı o (öze) dönüşün/dönüşümün formüllerini sağlamaktır. O formülleri insana bağışlamaktır. O (öze)dönüşün/dönüşümün formülleriyle arzulanan olgunlaşmayı ve bütünleşmeyi yapmaktır. İlahi ışığın/sevginin temel farkındalığını geliştirmek, büyütmektir. Bu amaca götüren yolda ilham kaynağı olmaktır. İç görüye dayanan bu durum, zenginleştiren farklı sosyal hasletlerle/erdemlerle insanı donatır. Çünkü insan, insan olduğunu erdemle hatırlar ve sınırlarını erdemle aşar. İnsan ancak erdemin kanatlarında yol alabilir. İnsan, erdemi unuttuğu zaman ufku kararır, umudunu kaybeder, ruhu daralır. Erdemsiz hayat, insanı umutsuzluğun ve ruhsuzluğun karanlığına götürür. Dolayısıyla hayat, hayata diriltici ruh üfleyen erdemle güzelleşir. Erdemini yitiren insan çirkinleşir; insanlığını yitirir. Ve bu durum da hayatı tamamen çölleştirir. Bilindiği üzere, insanın içinde zaman zaman kendi kendini kandıran, egoya/hileye/kurnazlığa meyleden, kendi nefsini yücelten kör ve karanlık alanlar vardır. Manevi ritüellerdeki çağrışım ve anlamlar, insana ideal olanı hatırlatır. Yeni ışıklarla/tasvirlerle kör ve karanlık alanların aydınlanmasına yardım eder. İnsanı kandıran, onu yanlışa sürükleyen söz konusu hasletlerin etkisini kırar. Hatta bu hasletleri pozitif bir görünüme dönüştürerek insanı yüksek ahlaki bir sorumlulukla tahkim eder. Sosyal empatiyi geliştirir. Bu da onu toplumsal yaşam içinde insanların halini, kederini, üzüntüsünü anlamaya sevk ederken, onların dertleriyle dertlenmeye götürür ve yardımlaşmaya dayalı faydalı davranışları devreye sokar.

Unutulmasın ki, esas kalıcı olan özümüzü keşfetmektir. Özümüzü egodan ve egonun her türlü yaralayıcı ve zehirleyici niyet ve eyleminden kurtarmaktır. Çünkü en önemli dönüşüm, düşünceleri yapay sınırlardan arındırmaktır. En büyük başarı zihni kalıp yargılardan özgürleştirmektir. En önemli devrim içsel dünyada yapılan devrimdir. Kendini bulmanın ve kendini bilmenin yolculuğu olan bu devrim, bir başladı mı, artık bitmez. Varoluşumuzun esas amacı budur. Diğer her şey bu yolculukta birer araçtır.

Söylendiği üzere; ‘‘Sürekli taş atan sağduyulu düşünemez. Gürültülü ortamda gönül beste yap(a)maz.’’


Ritüellerle ilgili çalışma çok uzundur. Adeta bir kitapçık niteliğindedir. Burada sadece bir kısmını yayınlıyorum. Konuyu merak edenler verili linkteki bu uzun çalışmayı/yazıyı okuyabilirler. Zaman ayırarak, zamana yayarak okunmasını tavsiye ediyorum..

https://www.karyohliso.com/articles/article/6069

Saygılarla

Yusuf Beğtaş