Kültürel özgüven eksikliği, kendi değerlerimizi tanıtmakta bizi geride bırakıyor. Oysa bu değerler, sadece geçmişin değil, geleceğin de anahtarı olabilir.
Türkiye, son yirmi yılda birçok alanda önemli ilerlemeler kaydetti. Ekonomiden altyapıya, teknolojiden dış politikaya kadar pek çok alanda gözle görülür gelişmeler yaşandı. Ancak Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da defalarca dile getirdiği gibi, eğitim ve kültür alanında hâlâ arzu edilen seviyeye ulaşabilmiş değiliz. “Geldiğimiz yer küçümsenecek değildir; fakat buna rağmen eğitim ve kültür seviyesinde istediğimiz yere henüz ulaşamadık,” sözleri yalnızca bir tespit değil, aynı zamanda bir çağrıdır.
Bu çağrı, kültür politikalarını yeniden düşünmek ve yeniden inşa etmek için bir fırsat sunuyor. Çünkü kültür, sadece geçmişin mirası değil; aynı zamanda geleceğin teminatıdır.
Kültürel Gelişimin Önündeki Engeller
· Merkezileşmiş Politikalar
Türkiye’de kültür politikaları uzun süredir merkezi bir anlayışla yürütülüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın öncülüğünde şekillenen bu politikalar, yerel dinamikleri yeterince dikkate almıyor. Oysa kültür, merkezden değil; sokaktan, mahalleden, yerelden beslenir. Anadolu’nun binbir renkli kültürel dokusu, merkezi politikaların tek sesli yapısında kayboluyor. Yerel yönetimlerin kültürel üretimde daha fazla söz sahibi olması, bu çeşitliliği yeniden görünür kılabilir.
· Sanat Eğitiminin ihmal edilmesi
Eğitim sistemimizde sanat hâlâ tali bir alan olarak görülüyor. Oysa kültürel gelişim erken yaşta başlar. Müzik, resim, edebiyat gibi alanlar çocukların dünyasını zenginleştirir, düşünce ufkunu genişletir. Kültürel okuryazarlık, sadece müze gezmekle değil; kültürü anlamakla, üretmekle gelişir. Bu alanlara yatırım, geleceğe yapılan en güçlü yatırımdır.
· Kültürel Özgüven
Popüler kültürün gölgesinde, otantik olanı adeta utanıyormuşuz gibi arka plana atıyoruz. Genç kuşaklar, kökleriyle bağ kurmakta zorlanıyor. Halk oyunlarımızı, köy seyirlik oyunlarımızı, mehterimizi; Mevlânâ’yı, Yunus Emre’yi, Dede Korkut’u evrensel bir dille anlatmakta geç kaldık. Kültürel özgüven eksikliği, kendi değerlerimizi tanıtmakta bizi geride bırakıyor. Oysa bu değerler, sadece geçmişin değil, geleceğin de anahtarı olabilir.
· Batı’yı Taklit Etmek
Geleneksel sanatlar ve değerler, popüler kültür karşısında geri planda kalıyor. Bugün dünya “hümanizma”yı konuşuyor. Oysa biz, insanı merkeze alan düşünceyi 13. yüzyılda Mevlânâ, Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre ile zirveye taşımış bir medeniyetin çocuklarıyız. Batı’nın 19. yüzyılda şekillendirdiği kavramların peşinden gitmek yerine, kendi kaynaklarımızı evrensel bir dille yeniden yorumlamalıyız.
Kültürün Ekonomik ve Stratejik Gücü
Kültür sadece estetik bir alan değil; aynı zamanda ekonomik bir güçtür. Sinema, müzik, yayıncılık ve dijital içerik üretimi gibi kültürel endüstriler, ülke ekonomisine katkı sağlayan, istihdam yaratan sektörlerdir. Türkiye’nin kültürel üretimini desteklemek, ekonomik kalkınmayı da hızlandırır.
Ayrıca kültür, uluslararası ilişkilerde “yumuşak güç” olarak önemli bir rol oynar. Türk dizileri, müziği, mutfağı ve edebiyatı dünya çapında ilgi görüyor. Bu potansiyel, stratejik bir kültür diplomasisiyle desteklenir ve milli manevi çizgiye çekilirse Türkiye’nin küresel algısı çok daha güçlü bir noktaya taşınabilir.
Kimlik İnşasında Kültürün Rolü
Kültür, bireyin ve toplumun kimliğini şekillendirir. Kültürel özgüven eksikliği, sadece estetik bir sorun değil; aynı zamanda kimlik krizidir. Genç kuşakların kendi kökleriyle bağ kurabilmesi için kültürel mirasın çağdaş bir dille aktarılması şarttır. Bu aktarım, sadece nostalji değil; aynı zamanda bir gelecek vizyonudur.
“Geçmişine gülle atanın geleceğine top atarlar” sözü, kültürel hafızaya yapılan saldırıların sadece geçmişi değil, geleceği de tehdit ettiğini güçlü bir şekilde vurgular. Kültür; bir toplumun ruhudur. Onu korumak, sadece geçmişe değil, gelecek kuşaklara da saygı göstermektir. Kültürel mirasa yapılan her saldırı, aslında toplumun geleceğine yapılan bir sabotajdır.
Ne Yapmalı?
· Yerel yönetimlere kültür politikalarında daha fazla yetki verilmeli
· Kültür fonları şeffaf ve erişilebilir hale getirilmeli
· Gençlerin kültürel üretime katılımı teşvik edilmeli
· Eğitim sisteminde kültürel okuryazarlık güçlendirilmeli.
· Kültürel miras, sadece korunmamalı; çağdaş bir dille yeniden anlatılmalı.
· Dijital kültür platformları desteklenmeli.(Günümüzde kültürel üretim dijital mecralara taşınmış durumda. YouTube, dijital sergiler ve sosyal medya platformları, kültürün yeni sahneleri hâline geldi. Ancak bu alanlarda yerli ve özgün içerik üretimi hâlâ sınırlı. Dijital kültür politikaları oluşturulmalı; genç içerik üreticileri desteklenmeli, dijital arşivler kurulmalı ve kültürel miras dijital dünyada görünür kılınmalıdır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Ayrılmalı mı?
Kültür ve Turizm Bakanlıklarının birleştirilmesinde öne sürülen en önemli tez, kültür ve turizmin ayrılmaz iki parça olduğu yönündedir. Bu yaklaşıma göre, turizmin görece büyük bütçesinden kültür de yararlanacak; özellikle kültürel varlıkların korunmasında bu bütçe kullanılabilecektir.
Ancak kanaatimice, Kültür ve Turizm Bakanlığı mümkünse ayrılmalıdır. Çünkü kültür ile turizm arasında benzeşen yönler olsa da, kültür başlı başına bir değerdir. Kültürün turizmle bütünleşmesi, zamanla kültürel değerlerin sadece turistik birer unsur gibi algılanmasına yol açabilir. Oysa kültür, bir milletin kimliğini, tarihini ve ruhunu yansıtan derin bir yapıdır. Bu nedenle, kültür politikaları turizm hedefleriyle gölgelenmemeli; kendi özgünlüğü içinde ele alınmalıdır.
Son Söz:
Kültür geçmişten beslenir ama geleceğe yönelir. Toplumlar kültürleriyle gelişir. Biz ise bu noktada biraz yaralıyız. Kavramlarımız karışmış, estetik algımız zedelenmiş, kültürel özgüvenimiz sarsılmış durumda. Eğer geçmişle bağlarımızı koparırsak, geleceğe söyleyecek sözümüz de kalmaz.
Ama hâlâ geç değil. Yeter ki tercihimizi doğru yapalım:
Popüler olanı değil, köklü olanı; taklidi değil, özgünü; Batı’yı değil, kendi medeniyetimizi merkeze alalım.
Çünkü biz, sadece geçmişi olan bir millet değiliz.
Aynı zamanda geleceğe söyleyecek sözü olan bir medeniyetiz.
Not: Bu bağlamda sonraki yazımda Kültür Yolu Festivallerini değerlendireceğim.