Modern Müslümanın Kimlik Bunalımı Üzerine: Ne Tam Dindar, Ne Tam Modern… Peki Biz Neyiz.? “Çağa Uymak” mı, “Çağı Aydınlatmak” mı?
Bölüm 1:
Dindarlık, Aydınlık Ve Araf’ta Salınan Kimlikler
Modern Müslümanın Kimlik Bunalımı Üzerine: Ne Tam Dindar, Ne Tam Modern… Peki Biz Neyiz?
Araf Nedir ve Nedenleri
Araf: Uhrevî Bir Durumdan Dünyevî Bir Metafora
Kur’an’da “A’râf ehli”, iyilik ve kötülükleri denk olan; cennet ve cehennem arasında bekleyen kimseler olarak anlatılır (A’râf 46–49).
Bu hâl, yalnızca ahirete dair bir pozisyon değildir; günümüz insanının yaşadığı kimlik salınımının da güçlü bir metaforudur.
Bugün pek çok Müslüman, ne tamamen dini terk ediyor ne de tam anlamıyla yaşıyor. Modern hayatın beklentileriyle İslam’ın bütüncül yaşam çağrısı arasında salınan bu durum, tam anlamıyla bir “dünyevî Araf hâli”dir.
İman var ama teslimiyet eksik.
Bilgi var ama hayat değişmiyor.
İbadet var ama alışkanlıklar yerli yerinde duruyor.
Kısacası modern Müslüman, çoğu zaman kendi içinde iki ayrı kişilik taşıyor.
Modern Değerler ve Dinî Normlar Arasında Sıkışma
Kimlik Çatışmasının Kaynağı
1. İki Kutuplu Baskı
Bir yanda seküler dünyanın hız ve tüketim odaklı yaşamı, diğer yanda İslam’ın teslimiyet ve ahlak temelli hayat anlayışı…
Bu iki uç, bireyi “tam aidiyet” ten mahrum bırakıyor.
2. Yaralı Bilinç
Ne tam olarak kopan, ne tam olarak bağlanan bir bilinç:
Ne tam anlamıyla dini terk edebiliyor ne de tam olarak yaşayabiliyor.
Din sosyologlarının “yaralı bilinç” dediği bu kırılma, Müslümanın kendini sürekli sorgulamasına neden oluyor.
Toplumsal ikilik melez kimliğin doğmasına neden olur. Türkiye’de yaygın olan “hem modern hem dindar” görünme çabası. Gündelik yaşamda modern alışkanlıklar (teknoloji, tüketim kültürü, bireysellik) baskınken, özel ve manevi alanlarda dini aidiyet korunmaya çalışılıyor. Neticesinde parçalı, savrulan, senkronu bozuk bir aidiyet ortaya çıkıyor.
Dinî Açıdan Araf Hâli: Parçalı İman Tehlikesi
İslam’ın bütüncül yaşam anlayışında iman, ibadet ve ahlak birbirinden ayrılmaz.
Kur’an’ın şu uyarısı tam da bu noktaya işaret eder:
“Allah’ın bazı ayetlerine inanıp bazılarını inkâr mı ediyorsunuz?” (Bakara 85) Bu ayet, dini parçalı bir şekilde yaşamanın tehlikesini açıkça ortaya koyar.
Küçük günahların önemsiz görülmesi, büyük günahlara kapı açar. Büyüklerimizin “Günahın küçüğü olmaz” sözü, kalbin hassasiyetini korumaya yöneliktir. Çünkü küçümsenen bir günah, zamanla büyüyerek kalbi kuşatır ve imanın nurunu karartır.
Bugün çok duyduğumuz “Onun yeri ayrı, bunun yeri ayrı…” yaklaşımı, dini bir menü gibi seçmeci bir mantıkla yaşamanın sonucudur.
Yani mevlüde gitmek ayrı, içki içmek ayrı…
Namaza başlamak ayrı, gece hayatı ayrı…
İslami hassasiyetler ayrı, sosyal medya özgürlüğü ayrı…
Bu parçalanmışlık, kişiyi:
- Teslimiyetten uzaklaştırır
- Münafıklığa benzer bir ikili yaşam tarzına sürükler
- Kalpte kararma ve kararsızlık oluşturur
Teslimiyet yoksa, gönül Araf’ta kalır. Teslimiyet yoksa, iman yalnızca davranış dekoruna dönüşür. Kalp kararsızlıktan karanlığa kayar.
“Çağa Uymak” mı, “Çağı Aydınlatmak” mı?
“Zaman sana uymazsa sen zamana uy” sözü, modernleşmenin din üzerinden kurduğu sinsi bir baskıdır. Güzel bir motivasyon cümlesi olabilir ama din söz konusu olunca işler değişiyor.
Çünkü değerler zamana göre şekillenmez; zaman değerlere göre anlam kazanır.
İslam’ın hükümleri:
- Rüzgâra göre yön değiştiren bir bayrak değil, çağları aşan bir hakikat rehberidir. Helal helaldir, haram haram..
· “Biraz oradan, biraz buradan” dindarlık, kalbi kararsızlığa sürükler.
- Esnetilen her ilke, kişiyi biraz daha arafta bırakır.
Gerçek aydınlık, dini yok saymakla değil; inancı hikmetle, derinlikle ve sahih bir dil ile topluma taşımakla mümkündür.
Bugünün insanı iki korku taşıyor:
- “Geri kalmış görünmeyeyim”
- “Dinsiz sanılmayayım”
Bu iki endişe arasında sıkışan kişi, ne tam anlamıyla aydın olabilir ne de sahici bir dindar.
Sonuçta, dindarlık ile aydınlık arasında salınan kimliklerin dogması ortaya çıkar.
Oysa gerçek aydınlık, dinle kavga ederek doğmaz.
Gerçek dindarlık ise baskıcı görünmekle değil, ihlâsla yaşamakla mümkündür.
Kimileri, “dindar görünmek” adına mutaassıplaşır; kimileri “aydın görünmek” adına dinden taviz verir.
Her iki uç da kimliği çarpıtır:
- Gösterişe dönüşen dindarlık, ihlâsı gölgeler.
- Tavize dayalı aydınlık, hakikati karartır.
Hz. Ali’nin sözü burada yol göstericidir:
“İlim, imanla birleştiğinde hikmete dönüşür.”
Kimlik Sorununun Kaynağı: Dünyevî Bağımlılıklar
Modern Müslümanın kimlik kırılması üç büyük etken tarafından besleniyor:
- Tüketim kültürü ve gösteriş
- Toplumsal onay bağımlılığı (“El alem ne der?” zihniyeti)
- Zamanı kontrolsüzce dünyevileştiren alışkanlıklar
Kur’an’ın “Mal ve evlat çokluğu sizi oyaladı” (Tekâsür 1–2) uyarısı bugün hiç olmadığı kadar anlamlıdır.
Araf’ta kalmak, kimliğin sürekli parçalanmasıdır.
İslam’ın çağrısı ise parçalı değil; bütüncül bir hayattır.
Sonraki Bölüm: Araftan Çıkış ve Sahabeden Örnek Hayatlar.
