Erbil-Ankawa’de Meltho Okulu

Dijital dünyanın imkânlarından ve teknolojik nimetlerinden faydalanan, evrensel standartlara sahip, ‘‘Uluslararası MELTHO’’ ismiyle özel bir okulu faaliyete geçirmekle Metropolit Mor Nikodimous David Matta Şeref’in yönetiminde Süryani Ortodoks Kilisesi Erbil-Ankawa’da çok önemli bir gelişmeye imza atmış bulunmaktadır.

Çok dilli okulda eğitim dili İngilizcedir. Ancak farklı inanç ve etnisitiye mensup öğrenciler ana dillerinde Süryanice, Kürtçe, Arapça öğrenmektedir. Mesihi öğrencilere din dersi anlamında Hıristiyanlık ve ahlak; Müslüman öğrencilere de İslamiyet ve ahlak dersi verilmektedir.

Büyük bir düşünceyle, büyük bir cesaretle, ruhsal bir atılımla inşa edilen Uluslararası Meltho Okulu, yöresel standartları aşan hayatın bir tesellisi olarak tasarlanmıştır. Erbil’de ziyaret etme imkânı bulduğumuz bu okulun gelecek vaat ettiğini bizzat gözlemledik. Donanımlı idaresiyle eğitime başlamış olmanın zorluklarını aşmaya doğru ilerlemektedir.

Saygıdeğer Metropolitimiz Mor Nikodimous David Matte Şeref’in rehberliğinde bu eğitim kurumunu gezerken, gelecek adına çok sevindim. Gurur duydum. Göğsüm kabardı. Tek kelimeyle emeği geçen herkesi ve yöneticilerini tebrik ediyorum. Tek arzum; insanın insanda dirileceği bir hayat anlayışının gelişmesine vesile olmasıdır.

Geleceğe dönük çalışmalarında Uluslararası Meltho Okuluna ve idarecilerine üstün başarılar dilerim. Allah yardımcıları olsun.

Süryanicede ‘‘Meltho ܡܠܬܐ’’ ismi çok manidar bir isimdir. Melthoܡܠܬܐ kavramı, mananın ışığı anlamına gelen, kalbi sıcak tutan tüm içeriklere sahip ender kavramlardan bir tanesidir. Kullanım alanına göre, ‘‘kelime, kavram, konuşma, kelam, söz, idrak, anlayış, mesele, konu, yasa, övgü ve neden’’ anlamına gelir.

Süryani teolojisinde Meltho ܡܠܬܐTanrısal Söz’e, Mesih’e işaret eder. Yazıldığı üzere, ‘‘Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı. Başlangıçta O, Tanrıyla birlikteydi. Her şey O’nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey Onsuz olmadı. Yaşam O’ndaydı ve yaşam insanın ışığıydı ve yaşam insanların ışığıydı. Işık karanlıkta parlar. Karanlık onu alt edemedi’’ (Yuhanna 1: 1-5).

Ünlü yazar Don Miguel Ruiz (1952) sözün/kelamın önemini şöyle açıklar: ‘‘Sözün ne kadar önemli olduğunu, Tanrı'dan gelen bir güç olduğunu bilmek için, "Önce söz (kelam) vardı" ayetini hatırlamamız yeterli olacaktır. "Tanrı sözdür, Söz Tanrıdır". Sözlerimiz bize Tanrının armağanıdır. Yaratıcı gücümüzü sözle ifade ederiz. Her şeyi söz aracılıyla gerçek kılarız. Hangi dili konuşursak konuşalım, düşüncelerimizi, niyetimizi sözlerle ifade ederiz. Söz sadece bir ses ve yazı sembolü değildir. Sözle kendimizi ifade eder ve iletişim kurarız. Sözle düşünür ve düşünmekte kullandığımız sözlerle yaşamımızdaki olayları yaratırız. Söz bir büyü aracıdır. Ama iki yanı keskin bir kılıca benzer. Güzel bir rüyayı da yaratabilir, etrafımızdaki her şeyi de yok edebilir. Kötüye kullanımı Kara Büyüdür, Cehennemi yaratır. İyiye kullanımı Ak Büyüdür, güzellik, sevgi ve Cenneti yaratır.’’

Dolayısıyla kelime dağarcığımızda olmayan, bildiğimiz herhangi bir dilde öğreneceğimiz her yeni kavram, aslında yeni bir anlam barındırır.

Her anlam, yeni bir ufuktur. Ruhu hizaya sokan, nefsi terbiye eden etkiye sahiptir. Ruhu hizaya sokan gönül terbiyesi her tarafta aynı oranda gerçekleşen bir olay değildir. Onun için her insan kendi içsel yolculuğunu kendi yapmalı içinde yaşadığı kelimelerin dünyasında. Kelimelerin manalarında ve terkiplerinde...

Düşünce ve mana dünyamıza giren her yeni kavram, her yeni anlam, anlaşıldıkça, özümsendikçe, düşünsel dünyamızda yer edindikçe, süreklilik kazandıkça, zaman içinde özgünlüğümüzü pekiştirir. Bir ışık gibi bize yeni farkındalıklar katar. Düşüncemizi zenginleştirir. Çünkü insan bildiği, devamlı ilgilendiği kelimelerin ve manaların etkisinde yaşar. Hangi kelimeleri ve anlamları iyi biliyorsa, onlarla yaşam sürer. Hangi anlamlarla yaşıyorsa, onun zikri ve zihni (ve pratiği de) öyle şekillenir. Dünyası da o olur.

İnsan zihni için yeni anlamlar içeren kelimeler ve kavramlar toprağa atılan tohum gibidir. Toprağa atılan, toprağa gömülen tohumdan asla ümit kesilmez. Ancak yaşam tarlasında, kökü ve pratiği olmayan hiç bir tohum ürün vermez.

Bu nedenle insanın düşünsel ve ruhsal gelişimi bildiği kelimelerin, manaların oranıyla doğru orantılıdır. Disiplin, ahlak, sevgi, sorumluluk, farkındalık ve yaşam deneyimi bakımından insan tamamlandıkça (tekamül ettikçe), yaşamdaki konumuyla ilgili anlayışı da doğal olarak gelişir.

O gelişimde sevgi ve bilgi disiplin demektir. İnsan ne kadar sevgi, bilgi doluysa o kadar tevazu sahibi olur. İnsan ne denli tevazu sahibiyse, o denli kendini üstün görme duygusundan uzaklaşır. Başkalarını olduğu gibi kabul eder.

Her şeyin sınırlı olduğu dünyada sınırlamanın içine sığmayan bilgi ve sevginin yegâne hedefi ruhsal gelişimdir. İnsanın tekâmülüdür. Bunu hızlandırmak için devamlı yeni kelimeler ve yeni manalar öğrenmek gerekir. Bunun yolu da okuldaki eğitim kadar devamlı okumaktan geçer. Bu da bitmeyen eden bir süreçtir. Eğitimin temel amacı ömür boyu eğitmektir. Ömür boyu disiplini ve özdenetim ruhunu geliştirmektir.

Bu düşünsel zenginleşmenin ve farkındalığın ışığı, aldatılmalara ve zorluklara karşı bir direnç; hayatı zehirleyen, gelişimi baltalayan düşünsel yapıya girmiş antijenlere (virüs, mikrop, bakteri…) karşı bir antikor işlevi görmektedir. Çünkü hayattaki yegâne amaç, en değerli varlığımız olan düşüncemizi HAKİKATE yakınlaştırmaktır. Hakikate en yakın düşünce, ahlaklı düşüncedir. Ahlaklı düşünce (veya ahlaklı olmak) niyette, sözde ve eylemde kimseye zarar vermemeyi gözeten düşünce tarzıdır.

Ahlak, sanıldığının aksine, insanın başkalarıyla değil, bizzat kendisiyle olan kaliteli ilişkisine dayanır. Mananın ışığı yakalanmadan bu ilişki daima sakat kalır.

Öte yandan eğitilmiş insan, işlenmiş toprağa benzer. Eğitim, aklın gücünü ve insanın yeteneklerini geliştirir. Aydınlatan eğitim, zarar vermelerden ve kötü alışkanlıklardan sakındırmayı geliştirir. Bundan dolayıdır ki, nice düşünür ve yazar eğitimin önemini farklı şekillerde dile getirmiştir. Evrensel ünüyle Süryani Edebiyatının gözde isimlerinden olan Nusaybinli Aziz Mor Afrem (303-373), ‘‘Eğitim ikinci ışıktır’’ mantığını ileri sürmektedir.

‘‘Herkes öğretmendir ve herkes sürekli olarak öğrencidir’’ diyen Psikolojinin babası Abraham Maslow (1908-1970), ‘‘Eğitimin hedeflerinden biri, yaşamın değerliliğini öğretmek olmalıdır’’ şeklinde fikir beyan eder.

Ünlü bilim insanı Albert Einstein (1879-1955) da ‘‘Bir ülkenin geleceği, o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır’’ diyor.

... Ve devamında şöyle der: ‘‘Savaşacaksan kendi cehaletinle savaş.’’

Yusuf Beğtaş