Esma’ul  Husna"yı Selim Çoraklı’dan Dinlerken

Veysi ERKEN

            Hayatı anlamlandırmak için Cenabı Allah’ı bilmek ve vahyini yaşamak gerekir.

            Peki, biz Cenabı Allah’ı ne kadar biliyoruz.

            Vahyi ne kadar yaşıyoruz.

            Bu konuyu Selim Çoraklı beyefendiden dinlerken gerçekten zihnimde binlerce soru oluştu, yenilenmeler gerçekleşti.

            Bu anlamda Selim beye ve mekânı tahsis eden İnanç-Der yöneticilerine, özellikle Necdet Külünk beye teşekkür ediyorum.

            Selim beyden öğrendiğim hususlardan biri cenabı Allah’ı “zat”ı ile değil, “esma”sı ile bilebileceğimiz hususudur.

            Bu bağlamda Hz. Ebubekir’in (r.a.) “akılla Allah’ın idrak edilemeyeceği bilmek en büyük idraktir” tespiti bizim için çok şey ifade eder.

            Cenabı Allah’ı bilmek için ilk önce aklın hazır hale getirilmesi ve daha sonra “esma”nın insanda tecellisi gerekir.

            “ Esma” insanda tecelli ettiği oranda Allah inancı halis olur.

            Aksi durumlarda inanca şirk bulaşır.

            Cahiliye dönemi ifade edilen dönemde insanlarda Allah inancı vardı. Ama Allah anlayışına şirk bulaşmış, putlar aracı haline dönüştürülmüştü. Dini Allah’a has kılanların inanışında şirk yoktur.

            Bütün tasavvurda tevhid söz konusudur. “La ilahe illallah. La şerike leke”  anlayışı birlemenin gereğidir. Hiçbir şey Allah ve peygamber sevgisinin önüne geçemez. (Tevbe 23-24) Geçerse şirk olur. “Sevdiğini aşırı derecede sevmek, onu ilahlaştırmaktır”.

            Cenabı Allah bu anlamda “heva ve hevesin ilah edilmemesi gerektiği” vurgular.

            İnsan bugün ne kadar şirke bulaştım diye kendini sorgulamalıdır. Kendini bu anlamda sorgulayan insan nefs-i emaresini kontrol altına alır ve dini Allah’a has kılar.

            Böyle bir anlayış bizi;

            İman-ı billah,

            Marifet-i billah,

            Muhabbet-i billah,

            Lezzet-i billah’a götürür.

            Kısaca bu bakış vahyin inşa ettiği Allah inancı için gereklidir.

Bu anlayış “esma’ul Hüsna”yı bilmeği, “esma’ul-Hüsna”yı bilmek Allah’ı bilmeyi, Allah’ı bilme insanın kendini bilmeyi sağlar.

Aynı şekilde, “ ürettiği bilgi sünneti, sünnet Kur’anı, Kur’an esma’yı tanımlar diyor” Şafii.

Bu gerçeklikten hareketle şunu öğreniyoruz.

Her insan “esma’ul- Hüsna” üzerinde tefekkür etme, öğrenme, anlama ve yaşama durumundadır.

Bir başka deyişle kendisinde yansımasını ve kendinden yansımasını sağlamalıdır. Bir nevi ayna olabilmelidir.

Hasılı kelam.

Selim beyin sohbeti güzel ve faydalı oldu.

Yeni bilgilenme gerçekleşti, yeni bilgi yenilenmeyi sağladı.

Peki toplum olarak bu durumda mıyız?

Maalesef Selim beyin ifadesiyle “Kapitalizmin emri, geleneğin kavliyle” yaşıyoruz.

Peki, bundan kurtulmak mümkün mü?

İlla ki, mümkündür.

Kendimizi vahyin ilkeleriyle yeniden inşa etmek ve gelecek nesilleri bu tasavvurla inşa etmeye çalışma ile mümkün.

Kısaca Selim beyin ifadesiyle “çocuğun terbiyesi evlenmeden önce başlamalıdır”.

Teşekkürler Selim bey,

Teşekkürler İnanç-Der,

Selam ve Sabırla…