Devlet, toplumu eğlendirmekten önce, yükseltmekle mükelleftir. Toplum, ritimle değil ilimle büyür. Gençlik, gürültüyle değil bilinçle olgunlaşır.

Mardin, taşlarına hafızayı, sözlerine hikâyeyi, ezgilerine ruhu işlemiş bir şehir. Dar sokaklarında yürüyen, geçmişin fısıltısını duyar; Her dil bir dua olur, her inanç göğe yükselen bir yakarışa dönüşür. Bu yüzden Mardin’de kültürü sahneye taşımak, ışıkların altında bir gösteri değil, kalplerin derinliğinde bir sorumluluk, bir incelik meselesidir.

Ne var ki Mardin’de gerçekleşen Kültür Yolu Festivali, ardında yalnızca sahne performansları ve kalabalık görüntüleri bırakmadı. Aynı zamanda toplumun vicdanında derin bir sorgulamayı da tetikledi. Gazze’de çocuklar toprağa verilirken, ülkemizde insanlar en temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken devlet eliyle düzenlenen eğlence organizasyonlarının anlamı nedir?

Kur’an-ı Kerim, Müminûn Suresi’nde “Onlar boş şeylerden yüz çevirirler” (23/3) buyurur. Bu ayet, müminin hayatındaki öncelikleri işaret eder. Boşluğu yücelten, gösterişi kutsayan organizasyonların tam da bir acının ortasında yapılması, gönüllerde bir sancı oluşturdu.

Kültür politikaları sadece vitrin değildir. Temsildir. Değerdir. Toplumsal yönelimdir. Bir milletin nereden gelip nereye yürüdüğünün aynasıdır. Bugün ise bu aynada manzara bulanık.

“Dindar gençlik” vurgusu yıllardır siyasetin ana söylemlerinden biri. Peki sahnede mahremiyeti zorlayan danslar, bedeni teşhir eden kıyafetler, popüler kültürün savurucu etkisi bu idealle örtüşüyor mu?

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur: “Her dinin bir ahlâkı vardır. İslam’ın ahlâkı hayâdır.” (İbn Mâce) Hayânın gölgede kaldığı yerde hangi değer yeşerir?

Toplumsal hafıza unutmaz. Bir dönem “Batı özentisi” denilerek eleştirilen festivallerin bugün devlet tarafından sahiplenilmesi, kamuoyunda soru işaretlerini büyütüyor: Ne değişti? Ya da kim değişti?

Kur’an, müminlerin “söz ile fiil arasında tutarlılık” taşıması gerektiğini şöyle vurgular:
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi neden söylüyorsunuz?” (Saff, 61/2)

Toplumun zihnindeki çelişki, işte tam bu ayetin gölgesinde büyüyor.

Festivalin bir başka boyutu da ekonomik. Vatandaşın çeşitli ekonomik sıkıntılarla mücadele ettiği bir dönemde milyonlarca liranın sahne şovlarına gitmesi, “kamu yararı” ilkesine sığmıyor. Vergisini veren insan, ödediği paranın nereye harcandığını sorgular. Sorgulamak da en doğal hakkıdır.

Hz. Peygamber uyarıyor:“İsraf edenler şeytanların kardeşleridir.” (İsrâ, 17/27)

İsraf sadece tabakta kalan yemek değildir; kaynakların yanlış yerde harcanması da bir israftır

Dahası var: Benzer etkinlikleri düzenleyen yerel yönetimler yıllarca suçlanırken, bugün aynı formatların devlet eliyle gerçekleşmesi tuhaf bir çifte standardın kapısını aralıyor. Başkası yapınca günah, biz yapınca sanat mı? “Eğlence toplumsal bir ihtiyaç” denilir. Doğrudur. Fakat devlet, eğlence organizatörü değildir. Devletin görevi kültürü taşımak, korumak ve anlamlandırmaktır. Eğlence ise özel sektörün doğasında vardır. Kamu bütçesi ise milletin yarasına merhem olmalıdır.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Buyuruyor :“beytül maldan-(kamu -devlet-vakıf malı ) haksız yere bir hırkayı aşıran-gasbeden harpte ölse bile şehit sayılmaz...”

Bu söz, kamu kaynaklarının nerede durması gerektiğini açıkça çizer. Devletin görevi, kültür üretimini desteklemek; eğlence organizatörlüğü yapmak değildir. Devlet, kültür taşır. Vitrin kurmaz.

Bu festivalin içeriğinde toplumun manevi mirasına dair daha fazla derinlik olabilirdi. Yerel sanatçılar, yöresel ezgiler, Mardin’in bin yıllık hoşgörü coğrafyasının ruhu… Ne yazık ki popüler kültürün gürültüsü, bu ruhu gölgeliyor.

Gençliği korumak… Gençliği yönlendirmek… Gençliği üretken kılmak…

Gençlerimizi bilimle buluşturan Teknofest örneği ortadayken; neden ilim, irfan ve üretime dayalı festivaller çoğaltılmıyor? Türkiye’nin buna ihtiyacı yok mu?

Kur’an buyuruyor:“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9)

Bir milletin kalkınma rotasında bilginin karşısına ritmi koyarsanız, yolun sonu hüsrandır.

Festivalin manevi açıdan tartışmalı bir yanı daha var: Mukaddes mekânların turistik objeye dönüştürülmesi. Oysa kutsiyet, ticarileştirildiği anda ruhunu kaybeder. İmam Gazâlî bu noktada uyarır:“Hürmetsizliğin başladığı yerde bereket biter.”

Biz bereketi mi arıyoruz, yoksa vitrin mi süslüyoruz?

Sorun şurada düğümleniyor:

Kamu eliyle yapılan her etkinlik, halkın ortak vicdanını incittiği anda meşruiyetini kaybeder.

Kur’an açıkça buyurur: “İyilik ve takvada yardımlaşın. Günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.” (Mâide, 5/2)

Bu ayet, devletin sosyal tercihlerini de belirler

Şeffaf olmayan bütçeler, ahlaki hassasiyetleri gözetmeyen içerikler, siyasetin kendi söylemiyle çelişen pratikler…

Kültür Yolu Festivali, doğru fikrin yanlış uygulamasıdır. Doğru olan: kültürü taşımak, derinleştirmek, çoğaltmak. Yanlış olan: gösteriyi kültür zannetmek.

Bugün bu tür organizasyonları eleştirenler “gerici” yaftasıyla susturulmak istenebilir. Ancak mesele gericilik değil; vicdan meselesidir. Ayrıca dost acı söyler.

Ve vicdan, gürültülü sahnelerde değil, sessiz sorularda konuşur: “Bu harcama, bu zamanda, bu toplum için gerekli miydi?”

Gazze’de çocuklar ağlarken müzik gürültüsünü büyütmek neyin göstergesidir?
Neden yerel, manevi, ilmî içerikler geri plandadır?

Belki bu soruların cevabı şudur: Vitrin kolaydır. Kültür zordur.

Devlet, vitrinle değil değerle yükselir. Devlet, toplumu eğlendirmekten önce, yükseltmekle mükelleftir. Toplum, ritimle değil ilimle büyür. Gençlik, gürültüyle değil bilinçle olgunlaşır.

Eğlence olsun elbet. Ama kamu bütçesiyle değil. Eğlence var olsun, ancak bedelini ödeyen olsun. Kamu bütçesi ise ihtiyaç sahibinin duasına dönüşsün.

Festival olsun elbet. Ama ruhu olan, değeri olan, derinliği olan…

Aksi hâlde sahne ışıkları söner, geriye sadece çelişki kalır.

“Yol, yol olur; şehir kendi kimliğiyle yürüdüğünde”

Not: Gazze’de yaşanan insani trajediye karşı duyarlılık göstererek festivali iptal eden Midyat Belediyesi’ni bu yılın özelinde tebrik ediyorum. Kültürel etkinliklerin toplumsal sorumlulukla şekillenmesi gerektiğine inanıyor, bu örnek davranışın diğer yerel yönetimlere de ilham vermesini temenni ediyorum.

Önümüzdeki yıllarda düzenlenecek festivallerde, benzer insani hassasiyetin tüm belediyelerimiz tarafından gözetilmesini diliyorum.