(Bu yazı, yerel siyaseti değil, genel anlamda Türkiye’deki siyaset kültürünü ve yönetişim anlayışını değerlendirmektedir.)

Siyaset, halkın sorunlarını çözme iddiasıyla yürütülür. Ancak bu iddianın karşılık bulması için halkın gerçek sorunlarına temas etmek gerekir. Türkiye’de siyasi partilerin teşkilat çalışmaları ne yazık ki halktan çok teşkilatın iç dinamiklerine odaklanıyor. Bu durum, sahadan gelen bilgilerin doğruluğunu tartışmalı hale getiriyor.

Siyasetin gürültüsü çoğu zaman ülkenin asıl meselelerini gölgede bırakıyor. Günlük tartışmalar, kim ne dedi, kim kime cevap verdi gibi ayrıntılar arasında, vatandaşın gerçek sorunları sessizce büyümeye devam ediyor. Oysa Türkiye’nin gerçek gündemi çok daha somut, çok daha insani: geçim, sağlık, eğitim, adalet ve umut. Bir de kutuplaşma meselesi var. Aynı ülkenin insanları, farklı düşünceleri yüzünden birbirine düşman gibi bakar hâle geldi. Oysa farklılıklar, bir toplumun zenginliğidir. Birbirimizi anlamaya çalışmak, belki de bu toprakların en çok ihtiyaç duyduğu şeydir.

Teşkilatın Gölgesinde Sahaya İniş

Türkiye’de siyasi partilerin saha çalışmaları genellikle yukarıdan aşağıya işleyen bir hiyerarşiyle yürütülüyor. Ankara’dan gelen üst düzey yöneticiler, yerel teşkilatın yönlendirmesiyle belirli iş yerlerini, kendi partilerine bağlı belediye başkanlarını veya sempatizanları ziyaret ediyor. Bu ziyaretler çoğu zaman önceden planlanmış, partili kişilerle sınırlı kalıyor. Gerçek halkın nabzı tutulamıyor; sahadan gelen raporlar ise yanlı, eksik ve manipüle edilmiş olabiliyor.

Oysa hastanede sıra bekleyen bir vatandaşın sabrı, pazarda fiyatlarla boğuşan bir annenin çaresizliği, kahvehanede sessizce oturan bir gencin umutsuzluğu, evsizin barınma sorunu, emeklinin aybaşını çıkarma derdi, zayıflayan adalet duygusu partili gözlüklerle görülmez. Gerçek gündemi görmek, partili değil, tarafsız bir bakışla mümkün. Çünkü sorunları kabul etmek zayıflık değil; tam tersine, değişimin ilk adımıdır.

Temas mı, Propaganda mı?

Sahada yapılan bu “temas” çalışmaları, çoğu zaman içe dönük bir propaganda niteliği taşıyor. Gerçek halkın sesi değil, teşkilatın sesi duyuluyor. Çünkü partili bir esnaf, yöneticilere gerçek sorunlarını anlatmak yerine “güzel görünsün” diye süslenmiş cümleler kuruyor. yöneticilerin çevresi, sorunları değil başarıları anlatıyor. Böylece halkın nabzı değil, teşkilatın tansiyonu ölçülüyor.

Neden Bu Yöntem Sağlıksız?

· Filtrelenmiş temas: Ziyaret edilen kişiler genellikle partili, sempatizan veya önceden hazırlanmış oluyor.

· Gerçek sorunlar gizleniyor: Hastane yoğunluğu, geçim sıkıntısı, barınma krizi (özellikle büyük şehirlerde kira ve konut fiyatları), işsizlik ve güvencesiz çalışma, küçük esnafın ve çiftçinin sorunları gibi konular günlük hayatın içinden yükselen gerçek sorunlardır. Fakat ne yazık ki bu sorunlar, çoğu zaman partili gözlüklerle yorumlandığında anlamını yitiriyor. Bir kesim her şeyi tozpembe görürken, diğeri her şeyi karanlık göstermekle meşgul oluyor. Oysa tarafsız bir bakışla, yani önyargılardan arınmış bir zihinle bakıldığında, ülkenin gerçek fotoğrafı çok daha net ortaya çıkar. Gerçekleri görmek, onları savunmaktan ya da gizlemekten daha değerlidir; çünkü çözüm partili gözle değil ancak gerçeği kabulle, tarafsız gözle anlaşılabilir.

· Raporlar objektif değil: Yerel teşkilatın çıkarları doğrultusunda raporlar süsleniyor, sorunlar örtülüyor.

Çözüm: Partili Filtreyi Kaldırmak

Çözüm aslında çok basit: Partili filtreyi kaldırmak. Üst düzey yöneticiler, teşkilat bilgisi olmadan sahaya inmeli. Hastaneye, pazara, kahvehaneye, berbere, okula, camiye, sokaktaki çocuğa dokunmalı. Gözlem yapmalı, dinlemeli, not almalı. Çünkü halk, partili olmadığında daha dürüst konuşur, daha gerçekçi anlatır.

Siyasi partiler, halkın nabzını tutmak istiyorsa önce halkın arasına karışmalı. Teşkilatın süslediği sahte aynalardan değil, halkın terlettiği gerçek sokaklardan bakmalı. Aksi takdirde seçim günü sandıkta sürpriz yaşanır. Çünkü halk, kendisini dinlemeyeni dinlemez.

Halkın Nabzını Tutmak İçin Somut Öneriler

1. Gizli saha gözlemi: Parti yöneticileri, teşkilat bilgisi olmadan halkın arasına karışmalı. Hastane, pazar, kahvehane gibi yerlerde doğrudan gözlem yapmalı.

2. Bağımsız geri bildirim mekanizması: Parti dışından sosyolog, gazeteci veya akademisyenlerden oluşan ekipler sahayı analiz etmeli.

3. Dijital halk anketleri: Kimliksiz, güvenli dijital anket sistemleriyle halkın doğrudan görüşü alınmalı.

4. Yerel STK’larla iş birliği: Dernekler, vakıflar ve sendikalar aracılığıyla halkın nabzı tutulmalı. Bu noktada toplumsal projelerde aktif kişiler kilit rol oynar.

5. Geri bildirimlerin şeffaf paylaşımı: Sahadan gelen veriler kamuoyuyla paylaşılmalı ki halk da partinin neyi gördüğünü bilsin.

Unutulmamalıdır ki; sahaya inen değil, halkın içine karışan kazanır.