Hak, sadece doğruyu bilmek değil; doğruyu yaşamak demektir. “Kâfir Müslümana değil; Müslim sıfatlar gayr-i Müslim sıfatlara galip gelir.”
Müslim Sıfat – Kâfir Sıfat: Müslüman olmak, her zaman Müslüman sıfatlarını taşımak demek değildir; kâfir de bazı hak sıfatlara sahip olabilir.
Mümin olmak, sadece kimlik beyanı değil; sıfat meselesidir.
Dürüstlük, adalet, çalışkanlık, sebat…
Bu sıfatlara kim sahip olursa, dünyada başarı onun olur.
Mücadele aslında şahısların değil, sıfatların mücadelesidir.
· Her Müslüman'ın her vasfı Müslüman olmak vaciptir. Ancak bu her zaman vaki olmuyor. Yani her Müslüman, Müslüman sıfatlar olan çalışkanlığı, doğruluğu, adaleti, hak yememeyi göstermesi icap ediyor. Çünkü İslam ve iman bize bunu emrediyor. Ama bakıyorsunuz ki, Müslüman her zaman adil olamıyor. Hakkaniyetli olamıyor, çalışkanlık sıfatını elde edemiyor.
· Öyle de: Her kâfirin her vasfı kâfir olmak, küfründen neşet etmek vaki olmuyor. Adam kâfirdir Müslüman sıfatıyla mevsuf olabilir, adam mümindir, ama Müslümana yakışmayan vasıflar onda olabilir. Burada müminlik ve kâfirlikten ziyade mümin sıfat ile kâfir sıfatının mücadelesi var; Burada kazanacak olan kimdir? Müslüman sıfatıyla donanan insandır ya da millettir. Yani kim çalışkan ve dürüstse o kazanacaktır.
· Adam camide evliya, dışarıda eşkıya. Ticaret hayatından örnek verelim. Bilgi, dürüstlük, çalışkanlık, mesailerin tanzimi, prensip sahibi gibi sıfatlar, ticaretin sonucuna doğrudan tesir ederler. Bir gayr-i Müslim bu sıfatlara sahipse ve yine bir Müslüman bu sıfatlardan mahrumsa, o gayr-i müslimin, Müslümandan daha zengin olması beklenen bir sonuçtur. Burada kâfir, Müslümana değil, Müslim sıfatlar gayr-i Müslim sıfatlara galib gelmişlerdir. Ve sonuç, sıfatlar aleminde yine hakkın olmuştur.
Gazze ve Ümmetin Sıfat İmtihanı:
Gazze halkı sabır ve direnişte hak sıfatları temsil ediyor.
Ama ümmetin geri kalanı, ilim, birlik ve vesile sahasında zayıf.
Bu, hakkın yenilgisi değil; hak sıfatların kaybıdır.
Allah, kim çalışırsa ona verir; kim olursa olsun.
Bu, ilahi adaletin değişmez yasasıdır.
Hak, sadece doğruyu bilmek değil; doğruyu yaşamak demektir.
“Kâfir Müslümana değil; Müslim sıfatlar gayr-i Müslim sıfatlara galip gelir.”
İki Şeriat (İlahi Kanun): Teşrîî ve Tekvînî:
- Teşrîî şeriat (Kelâm sıfatından-): Kur’an ve peygamberlerle bildirilen emirler. Mükâfat/ceza çoğunlukla âhirete bırakılır. (Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, günahları yapmamak gibi)
- Tekvînî şeriat (Kâinatta işleyen kanunlar: çalışma, üretme, planlama): Kâinatta cari kanunlar (sünnetullah). Mükâfat/ceza çoğunlukla dünyada verilir.
Ör: Sabır → zafer,
atalet → sefalet,
çalışmak → servet getirir.
Müslüman olsun kâfir olsun, tekvînî kanunlara uyan dünyada karşılığını alır.
"Gününü kahvede boş yere geçiren zelil, laboratuvarda yeni teknolojiler üretmek için çabalayan aziz olur."
Bir Sonraki Yazıda:
Gazze’nin ateşle imtihanında, sabrın nasıl elmasa dönüştüğünü ve ilahi yardımın nasıl farklı şekillerde tecelli ettiğini göreceğiz.